(Umre günlüğü- 6)
19 Eylül / 22:45 Teravih namazından sonra, 15 dakikadan beri Mescid-i Nebevîden cemaatin dağılması, dışarıya çıkışı devam ediyor. Bir rahatlama bir huzur hakim. Hava çok sıcak. Ancak Nebevî makamın gönülleri serinleten havası çok ılıman. Bir esinti var ki, makama has bir letafette.
Mescid çıkışını seyretmek, yedi kıtadan müminlerin o nuraniyet kesbeden yürüyüşlerine, simalarına şahitlik etmek bile bir lütuf ve bahtiyarlık, şükür sebebi. Medine’nin akşamları, aydınlık, parlak zekâları, ihlâs ve mülâyemet veren bir şehir.
Rahat, ferah, sakin ve kasavetten uzak bir iklim hakim. Ensar ruhu, sahiplenme idraki, kıymetli misafirlerini mutlu etme şuuru ve fedakârlığı Medinelilere nasip olmuş.
Mescid-i Nebevînin avlusunda bu satırları yazarken, cemaat dağılmaya devam ediyor. Yine nesimî bir hava. Bu nesimî halden, secde gören alınlara ferahlık ve tebessüm veren bir muhabbet eli hissediliyor.
20 Eylül / 04:55 Mescid-i Nebevîde sabah namazı. Kabr-i pür nuruna, belli bir mesafede, yakın denecek bir yerde, titremenin olduğu bir haşyetle, hürmetle ve edeple bakıyorum.
Sünnetleri kılarken, zaman geriye gidiyor. Ağır okuyorum fatihayı, zamm-ı sûreyi.
Secdeye kapanırken, kalkmak istemeyen ağır bir yoğunluk, kabul ve teslimiyet halesi sarıyor. Oldukça mutmain, huşu ve iç titrekliğin en hassas dokunuşu ile Makam-ı Mahmud’a, şefkat makamına arz olunacak, çaresiz ve sermayesiz, hacaletli bir halin etkisiyle ve derinleşen nefesin, her şeyin durduğu ana emanet selametiyle.
Farza henüz başlanmadı. Bu satırlar, o misafir bekleyişin başı eğik ve önünde satırlara geçen, küçük kâğıda düşen zaif vurgular.
Tarifsiz bir huzurun bütün huzmeleri üstümüzde. Mümince, omuz omuza, sık saflarla kalbi hüşyar binlerce, uhuvvet dairesindeki sarılış ve kavrayışla birlikte mahcupkâr bir halde, huzura yakın bir huzurda, Zişan Efendimize salavat getiriyorum.
Duamla başbaşayım…
Yâ Rab, huzur-u kibriyana lâyık kıl… Allahu Ekber…
05:06 kamet getirildi... İmamın Medine sadası, huzur dalgasını bütün kalpleri ihtizaza getirecek kadar davudî ve yaşarak okuyan bir ruhaniyatta…
05:34 Mescidden Bab-ı Selâma geçmek için avludan tekrar giriyoruz.
Oldukça kalabalık, izdiham derecesinde talepkâr gönüller Ravza-i Mutahhara’dan geçecekleri an kilitlenmişler. Görevliler, akışın aksamaması için sağlı sollu hem yönlendiriyorlar, hem de koridor oluşturmuşlar.
20 Eylül / 15:57 Mescid-i Nebevîde ikindi namazının sünnetlerini kılıp, kameti beklemekteyiz. Dışarı 40 derece sıcakken içeri oldukça serin ve ferah.
Ezan okunalı 15 dakika olmasına rağmen, cemaat gelmeye devam ediyor.
Gözüm yukarılara kayıyor. Belli tavanların kubbesinin seyyar olduğunu gördüm.
Tam bu anda seyyar bir kubbe güneşin etkisini azaltmak üzere yerine kaydırıldı.
Oruç ağzı ve rahatlamış mide ile maddi ve manevi organizma tam kıvamında. Öğle uykusunu almış olmanın verdiği beden sükuneti ve akıl dinlenmesi de var.
16:02 Cemaat akmaya devam ediyor. Her taraf dolu. Her namaz, gerçekten, Bediüzzaman’ın diliyle “Bir inkılap başı” olarak bizzat yaşanıyor. Her vakit, ayrı bir öneme haiz. Her iş, program ve dünyevi hal bu vakitlere göre ayarlanıyor.
Ezan öncesi hazırlık, her an süren temizlikler binlerce görevlinin cemaat akışını yönlendirmesi, ezanla birlikte kılınan sünnet sonrası yeni gelenleri ve gelecekleri yeterince bekleme müddeti ile namazın tadil-i erkanı.
Şimdi kamet okundu 16:05. Namaz selamı verildi saat 16:18. Şimdi “selat-ü tekbir” söylendi. Cenazeler için. Bu mukaddes yolculukta vefat eden manevi şehitler için.
Namaz tesbihatı, bizdeki gibi topluca yapılmıyor. Herkesin kendisine kalıyor. Zikr-i hafi yaşanıyor. Herkes kendi dünyasında, duasını, Kur’ân’ını ve iç muhasebeni yapıyor. Disiplin, herkesin ruhuna bahşedilmiş. Organizasyon kalabalığı yok. Her şey fıtri ve Nebevî bir makama göre. Yerliler, Araplar, farzlardan sonra özellikle daha rahat bir vaziyete ve dinlenmeye geçiyorlar. Ekseriyette bir rahatlama başlıyor.
Bir kısmı uzanıyor. Bir kısmı bağdaş, bir kısmı ise bir sütuna yaslanıp ayaklarını uzatıyor. Ya da Kur’ân okuyor. Bu anlamda dışarıdan gelenler, bizim öğrendiğimiz kültürle daha disiplinli.
Şu anda iki üst kubbe yine açıldı. Bu arada yarım metre eninde uzun, ince naylon sofralar serilmeye başlandı. İkindiden takriben yarım saat geçmişken.
İçerde kalanların kahir ekseriyeti Kur’ân okuyor.
Tam bu anda Kur’ân okuyan muhtemelen Endonezyalı bir mümin kalemimi istiyor. O da yazmaya başlıyor. Bilahare nöbet devri yapıyoruz.
30.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|