Çankaya, 11. “savaşı”na hazırlanıyor. Cepheler tutulmuş. “Tersaneler” hazırlanmış. Siyasî viyadükler ise uçurumun habercisi ve korkulukların kaldırılacağı bir tezgâhın izlerini taşıyor.
87 yıllık Cumhuriyetin hiçbir Cumhurbaşkanı maalesef halk tarafından doğrudan seçilmedi. “Çantada keklik” Meclis üzerinden dizayn edildi hep.
Bugüne kadar üç farklı isim o koltuğa oturdu: Celal Bayar, Turgut Özal ve Süleyman Demirel. Diğer sekizi ya asker, ya da askerin onayladığı adaylar oldu. Bir kısmı darbe ile bir kısmı ise görünürde “uzlaşma” ile parlamento tarafından seçilmiş oldu.
Celal Bayar, Cumhurbaşkanlığını tamamlayamadan darbeyle al aşağı edildi. Yassıada’da, partisinin bütün seçilmişleri yargılandı. İdam cezasına çarptırıldı. Sonra müebbede çevrildi. Bilâhare siyasî af çıktı. Bir daha da siyasi hayata aktif olarak dönemedi.
Özal da Çankaya’daki süresini tamamlayamadı. Hâlâ üzerinde spekülasyon yapılan ölümüyle birlikte ömrünü noktaladı.
Demirel, koalisyon ortağı SHP’nin desteğinde DYP ile birlikte kendini daha uzlaşılı bir tabanla Cumhurbaşkanlığına taşıdı. Gelin görün ki, bu dönemde de post modern darbe yapıldı. 28 Şubat süreci yaşandı.
Velhasıl, üç sivil ve siyasî Cumhurbaşkanından biri darbeyle, biri ölümle, diğeri de dönemindeki bir darbeyle sivil ve demokratik süreci koruma şansını ve normalleşmeyi yaşayamadı.
Şu anda Tayyip Erdoğan için bir bardak suda koparılan fırtınanın daha ilerisi ve katmerlisi, rahmetli Menderes’e, sonrasında Demirel’in başbakanlığına gösterilmiştir.
Eğri oturalım doğru konuşalım: Yakın siyasî hafızayı gözden kaçırmak isteyenlere karşı dikkatli olalım. Ortada millî iradeyi hazmedemeyen ve her dönem bulanık suda avlanan bir anlayış ve totaliter yaklaşım var.
Kişiler, olaylar, partiler ve argümanlar değişse de, bir noktanın değişmediğinin özellikle altını çizmekte fayda var. Halkın iradesine ve demokratik tercihine, anayasada olmayan ve yetki gaspına dayalı müdahaleci bir tavırla engel olmak isteyen farklı zümrelerin, devleti bir aile ve krallık gibi yönetme hevesinin topluma kasteden tahakkümü var.
Baksanıza, meşrû bir hükümeti devirmek için iki defa operasyon düzenlemek için hazırlık yaptığı ileri sürülen şu anda emekli komutanların günlüğünü/hatıratını esefle okuyoruz.
Bir an için kendinizi derebeylikle idare edilen bir ülkede zannediyorsunuz. Ne acıdır ki, bu müessif günlüklerin aktörleri gayet rahat, bir şey olmamış gibi durabiliyorlar. Neden yargı hemen soruşturma açmadı? Demokrasiyi tahrip edenlerin yaptıkları yanlarına kâr kaldıkça, istikrar ve demokrasiyi nasıl tesis edebiliriz?
Bu yüzden, iktidar, Cumhurbaşkanlığı için sivil temsilcisini tavizkâr davranmadan seçmeli ve meşruiyet zeminine gölge düşürmeden dik durmayı başarmalıdır. Bir azınlığın, aydın-medya-emekli asker ve bir kısım iş çevreleri karması tezgâhına karşı geri adım atmamalı. Sivil siyaset, vesayetsiz ve nezaretsiz bir cesareti ortaya koymalı ve bu yaygarayı aşmalı.
Azınlığın çoğunluğa tahakküm aracı olan Cumhurbaşkanlığı makamı, bundan böyle halkoyuyla seçilecek yeni adımlar atılarak sivilleşme tabana yayılmalıdır.
09.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|