Başkentimiz Ankara çok renkli, çok dilli, çok kavşaklı bir büyük kent. Nüfusu 3 milyonu aşan ve her bir merkez ilçesinin 500 binin üzerinde olduğu ve 10’a ulaşan üniversitesiyle çeyrek milyonu aşan üniversite öğrencileriyle, TBMM ile ve bir cihetle Türkiye’nin kalbi mesabesindeki bu görkemli şehrimizin, merkez Çankaya ilçesinin Emek mahallesinin faal münevver ve gayyur üniversite öğrencileri “Aile, Eğitim ve Sevgi” başlıklı bir konferans vermem için bizi çağırdılar.
Türkiye’de son dönemlerde bilhassa AB sürecinde vakıflar, dernekler, sivil toplum kuruluşları ve emsali gönüllü kuruluşlar, sesimizi daha çok çıkaralım, fikirlerimizi daha çok yayalım ve vatanımıza daha çok hizmet edelim diye ardı ardına kuruldu ve kurulmaktadır. Bazıları ciddi, bazıları ise gayr-ı ciddi. Bunları yazılı ve görsel basından takip ediyoruz, niyetleri ve hizmetleri kendini göstermektedir. Elbette sayıları 85 bini aşan derneklerin, 10 bini aşan vakıfların ve 2 bini aşan STK’ların döküntüleri de olacaktır. Milletimizin asil vicdanı ve hakperest insanlar bunu zaman tünelinde iyi tahlil eder ve gerekeni yaparlar ve geçmişte yapmışlardır.
İşte bunların biri de Ankara’daki “Can Kardeş Çocuk Kulübü”dür. Ankara üniversitelerinin bazı mütefekkir ve fedakâr öğrencilerinin öncülüğündeki bu gönüllü kuruluşun tabanını, ismi gibi Ankara’daki Can Kardeşlerimiz, yani çocuklarımız teşkil etmektedir. Çocukların her birisi, kendilerini maddî ve manevî alanlarda yetişmeleri için çalışan ağabeyleri gibi faal, enerjik, terbiyeli, ahlaklı ve hür fikirli.
Konferans verdiğim Türkiye Sağlık-İş Sendikası Genel Merkezi Konferans Salonunda dediğim gibi Türkiye’nin üçte biri (1/3) okuyor. Dünyanın da üçte biri okuyor. Yani takriben 2 milyar okuyor ve bunlar Türkiye’nin ve dünyanın gelecek idarecileri, patronları, bürokratları ve tek kelime ile söz sahipleri. Bir manada dünya ağacının beklenen meyveleri. Bunun için bu gençler üzerinde uğraşan ve onların nazik, kibar ellerinden tutanlar bahtiyarlardır.
Yine konferansta dile getirdim. Konferansımın temel unsurları ve istinad duvarları 1927’lerde Bediüzzaman Hazretlerinin kaleme aldığı Haşir Risalesi’nin zeylindeki 4 tespiti ve büyük dünya ailesinin 4 istinad duvarı: “Çocuklar, gençler, aile hayatı ve ihtiyarlar.” Bunların birinin yıkıldığında tümünün yıkıldığını sosyal içtimâî hayatın perişan olduğunu örnek ve rakamlarla ortaya koydum.
Hatta dedim ki; MEB açıklıyor. Türkiye’de 2006 itibarıyla okullarda günde ortalama 21 olay yargıya ve disipline intikal etmiş. Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 yılı raporunda açıklıyor: “Türkiye’de her 39 saniyede bir suç işlenmiş. TBMM Sokak Çocukları Komisyonu Başkanı açıklıyor: Türkiye’de 30 bin sokak çocuğu bulunuyor. Devlet Bakanlığı açıklıyor: Türkiye’de son 5 yıl içinde “aile içi şiddet”ten aile içinde 1300 civarında kız ve kadın öldürülmüş. Türkiye adliyesi açıklıyor: 2007 yılı itibarıyla 220 bin resmi boşanma dosyasını mahkemelerde bulunuyor ve artış devam ediyor. Soru; bunlardan sevgiyi kim alıp götürdü?
Çıkış yolu: Bu dört istinad duvarlarına ABC vitamini gibi iman vitamini vereceğiz ve vermelisiniz. Madem ki: UNESCO Mevlânâ’yı 2007 itibarıyla bütün dünyada anıyorsa, Türkiye’nin Millî Eğitim, Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı kendi okul ve birimlerinde Hz. Mevlânâ’nın ve Hz. Bediüzzaman’ın eserlerini ders kitabı olarak okutmalıdırlar. Çünkü söz başka icraat başka.
Emek’te emeği geçenleri, Ankara’da bize kucak açanları gönülden tebrik ediyorum. Sizin hanginizi satırlara alayım? Seyfeddinleri mi, Ömerleri mi, Cihanları mı, Mesutları mı? Hepiniz bir genç destansınız, sizi melekler, ruhanîler alkışlıyor. Bunu için gittim, konuştum, döndüm. Yeni bir menzilde, yeni bir mekânda ince uzun bir yoldayız. Varlığımız budur, sermayemiz budur, haysiyetimiz budur, sevgimiz budur..
Not: Muhterem Mehmed Emin Birinci Ağabeyimize binler fatihalar. Ruhu şad olsun...
06.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|