14 Mayıs’ta yapılan seçimlerde Demokrat Parti yüzde 53 oy alarak tek başına iktidar olmuştu.
Seçim sonuçları açıklanalı birkaç saat olmuştu ki, 1. Ordu Komutanı Org. Noyan, “Komünistler seçimlere hile karıştırmış der, müdahale ederiz” dedi. Cumhurbaşkanı İnönü, millî iradeye saygı gösterilmesini isteyip, müdahaleye yeşil ışık yakmayınca, adım atılmadı. Ancak ordu içindeki birileri boş durmuyordu. Bir gün sonra Yüksek Askerî Şûrâ’yı toplayıp, müdahale talebiyle İsmet Paşanın huzuruna çıktılar.
20 Mayıs’ta Celal Bayar Cumhurbaşkanı seçildi, 22 Mayıs’ta Başvekil Adnan Menderes kabinesini kurdu. Başvekil, makamında tebrikleri kabul ederken, içeri bir albay girdi. Menderes’le görüştü. Adnan Bey telâşla Köşk’e çıktı. Ordu üst yönetimi iktidara karşı darbe hazırlığı içindeydi. Demokrat Parti’nin iktidar olup olmama sınavı asıl şimdi başlamıştı.
Cüneyt Arcayürek genç bir gazeteciydi. Toplantıdan sonra Menderes’in odasına girdi. “Haber istedim. Muhtar seçimlerini filan anlattı. Onları ajans geçiyor dedi. ‘Peki yaz’ dedi. ‘Genelkurmay Başkanını ve Kuvvet komutanlarını görevden aldım.”
Bu kararla demokrasi kurtuldu, DP iktidarı en az birkaç dönem rahat etti.
Ancak aynı Menderes “9 subay olayı”nda aynı basireti gösterememişti. O da sonu oldu.
1957 seçimlerinden hemen sonraydı. Bu kez Başbakanlığa Samet Kuşçu isimli bir binbaşı gelmişti. Menderes’in odasına girdi, ihtilâl hazırlığını haber verdi. 9 kişilik listenin başında Faruk Güventürk vardı. Menderes yine hemen Köşk’e çıktı. Bayar’ın başkanlığında toplantı yapıldı, İçişleri Bakanı Namık Gedik ihtilâl ihbarını anlattı, Menderes doğruladı, Millî Savunma Bakanı Şemi Ergin ise, böyle bir hazırlığa ihtimal vermediğini söyledi. Ergin toplantıya gelmeden önce Güventürk ile görüşmüş, “İhtilâl yapacağız, gelin başımıza geçin” teklifini almıştı. “Ben bir kasaba avukatıyım. Karakterim buna müsait değil. O bakımdan siz isterseniz yapın” cevabını vermişti.
Millî mücadelenin Galip Hocası ve eski bir komitacı olan Bayar korkuyu almıştı. “Altımızdan zemin kayıyor” dedi. Menderes, Millî Savunma Bakanını zorla istifa ettirip, kendi soyadını verdiği Etem Menderes’i Millî Savunma Bakanı yaptı. O zaman Genelkurmay Başkanlığı da Millî Savunmaya bağlıydı. 9 Subay tevkif edilip, yargılanmalarına başlandı. Bayar, “Bu mesele ciddîdir. Üzerinde duralım. Bunu 9 subayın işi olarak görmeyin. İstanbul’da cuntalar kök salmıştır” diye uyardı.
Menderes bir süre sonra işin gerektirdiği ciddiyetle üzerinde durmadı. Ordu içindeki cuntalar işbirliği yaptı, 9 subay beraat etti, ihbarı yapan Samet Kuşçu, isyana teşvikten 2 yıl hapse mahkûm oldu. 27 Mayıs 1960’da değil, gerçekte o gün başarılı olmuştu.
Peki, beraat ettiler bu subaylar rahat mı durdular? Bilâkis zaafiyeti sezip, daha da güçlendiler. 27 Mayıs ihtilalinde eksiksiz olarak hepsi de vardı.
Hızını alamayıp 27 Mayıs’tan sonra iki ihtilâl teşebbüsünde bulunan Talat Aydemir o zamanda boş durmamıştı. Aydemir 1957 seçimlerinden önce 29 Ekim törenlerinde resmî geçit yapılırken, zırhlı birliklerin devlet erkânını derdest edip, etkisiz hale getirmesini plânlamıştı. Seçimlerde DP’nin iktidarını korumasıyla planı suya düşse de huylu huyundan vazgeçmemişti. Ta ki darağacında can verene dek.
Bütün bunları Nokta Dergisi’nde yayınlanan Günlükler nedeniyle aktardığımın farkındasınız.
Eski Deniz kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu söylenen günlükler de 2004 yılında iki darbe tehlikesi atlattığımız, bu amaçla “Ayışığı” ve “Sarıkız” operasyonlarının hazırlandığı itiraf ediliyor.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un ayrıntılı darbe planları hazırlattığı, bazı Kuvvet Komutanlarının da aynı kanaatte olduğunu belirtiyor.
Bütün bunlar gözlerimizi faltaşı gibi açıp, atlattığımız badirenin mukadder akıbetimiz olmaması için hemen harekete geçmemizi gerektiren dehşetli hadiseler.
Peki biz ne yapıyoruz? Sanki bir aşk itirafını okuyor ya da buzda dans yarışmasını seyrediyor gibi uzaktan bakmakla yetiniyoruz.
Pop Star Bayhan’a gösterdiğimiz ilgiyi dahi göstermedik böylesine korkunç bir hadise karşısında.
İlgimizi çekebilmek için Nokta Dergisi’nin Örnek Paşa’nın itiraflarını yayınladıktan sonra, “Yalman diyorsanız 3512 yazıp 1815’e gönderin, Eruygur diyorsanız 3513 yazıp 1816’ya gönderin” demesi mi gerekiyordu?
Başbakan Erdoğan’ı da isyan ettiren bu durum karşısında nihayet yargının harekete geçtiği haberi geldi. Bu konuda ciddî kuşkularım var. Akredite basını “yandaş” olanlar, “karşı olanlar” diye tasnife tabi tutan andıç hadisesi patlak verdiğinde Genelkurmay tarafından inceleme başlatıldığı açıklanmıştı. Önce, Genelkurmay bunu yapanlar hakkında harekete geçti diye değerlendirilmiş bu karar. Sonra anlaşıldı ki, onu yazanlar değil, basına sızması inceleme konusu yapılmış.
Andıçı hazırlamak değil, yayınlamak suçtu.
Dilerim Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nın incelemesi de aynı zihniyetin ürünü olmaz.
Nokta Dergisi yöneticileri ile konuştum. Onlar da yayınladıkları için kendilerinin mi suçlandığını yoksa, ihtilâl hazırlığı yapanların mı soruşturulduğunu anlayamamışlardı. Çünkü bir telefon emriyle 3 gün içinde ifade vermeleri istenmişti.
Yunanistan’da “albaylar cuntası” yargılanıp, içeri tıkıldıktan sonra ülke 1970’den beri Türkiye’yi kıskandıracak seviyede gelişti. İspanya’da 2 yıl önce ihtilal imasında bulunan Genelkurmay Başkanı akşam istifa ettirildi.
Bunun ülkeyi germekle, asker düşmanlığı ile bir ilgisi yok. Günlükten anladığımız bir başka şey de ihtilâl havasının ast üst ilişkilerini nasıl zedelediği, disiplini yok edip, askerin askere suikast plânları yaptığını ortaya koymadı mı? İhtilâl dönemlerinde generaller, binbaşılara selâm durmadı mı?
Geçmişte başaramadık. AB’ye tam üyelik tarihi alan Türkiye bunu yapabilmeli. Eski TCK’nın 146. maddesi mevcut Ceza Kanununun 309. maddesi bu imkânı veriyor.
Demokrasi adına bir ibreti müessireye ihtiyacımız var. Yoksa dün Aytaç Paşa’nın başaramadığını yarın başka bir paşa pekalâ başarabilir. Demokrasinin sigortası başaran ya da başaramayan paşalar değil, rejimin bizzat kendisi olmalıdır.
06.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|