İttihad-ı Muhammedî Cemiyetinin kuruluşu, 5 Nisan 1909'da (98 yıl önce bugün) Ayasofya Camiinde Mevlid-i Şerif okunarak ilân edildi.
Camide okunan mevlidin yanısıra, gün boyunca dinî konuşmalar yapıldı, tesirli vaazlar verildi.
Ayasofya Camii, gün boyunca adeta manevî bir merasim programına sahne oldu.
Ekseriyeti medrese talebeleri olmak üzere, gün içinde yaklaşık 50 bin kişinin gelip ziyaret ettiği Ayasofya Camiinde konuşma yapanlardan biri de Bediüzzaman Said Nursî idi.
Üstad Bediüzzaman, müezzin mahfilinden yaklaşık iki saat boyunca ayakta kalarak cemaate konuştu. Millete, cemiyetin mahiyet ve maksadını anlatmaya çalıştı.
Ne var ki, İstanbul'u saran bu mânevî atmosferden hazzetmeyen karanlık şahıslar ve mihraklar da vardı. Onlar da hemen harekete geçerek, o tertemiz havayı bozmaya ve zehirlemeye koyuldular.
Nitekim, cemiyetin kurulduğu ve Ayasofya'da Mevlid-i Şerifin okutulduğu günün hemen bir gün sonrasında (6 Nisan), Serbestî gazetesinin başyazarı Fehmi Bey, bir sûikast sonucu katledildi. Cinayeti işleyenlerin komitacı İttihatçılar olduğundan kimsenin bir şüphesi yoktu. Ancak, yine de fail meçhûldü ve öyle de kaldı.
Bir hafta sonra ise, mahiyeti yine meçhûl kalan içtimaî pek büyük bir hadise yaşandı: 31 Mart Vak'ası. (13 Nisan 1909)
Cemiyetin maksadı
Kurucuları arasında Süheyl Paşa, Derviş Vahdeti, Şeyh Mehmed Sadık, Ferik Rıza, Seyyid Müslim, Muhammed Efganî, Tevfik Efendi ve Üstad Bediüzzaman'ında bulunduğu cemiyetin maksadını şu şekilde özetlemek mümkün: Umum İslâm milletlerinin içtimaî ve ahlâkî hayatını tanzim eden Kur'ân-ı Azimüşşân'ın getirdiği hükümlerin kıyâmete kadar devam etmesi yolunda çalışmak, bu maksatla Müslümanların faaliyetlerini geliştirmek, onları birleştirmeye çalışmak, aralarında meşvereti tesis ve muhafaza etmek, onları ibadete, Sünnet–i Seniyyeye ittibaa sevk etmek, keza umum Müslümanları dış saldırılara karşı korumak ve Meşrûtiyet dairesinde faaliyette bulunan bütün partilere destek olurken, içtimaî düzeni bozan, tehdit edenlerin ise karşısında durmak...
Görüldüğü gibi, yakaşık 100 yıldır bazılarının itham ettikleri gibi, İttihad–ı Muhammedî siyasî bir cemiyet olmadığı gibi, irticaî faaliyeti hedefleyen bir teşekkül de değildir.
Bütün mü'minlere şâmil
İttihad–ı Muhammedî Cemiyetinin hedef–i maksadını, tıpkı Ayasofya'daki konuşmasında olduğu gibi, daha sonra kaleme aldığı Divan–ı Harb–i Örfî isimli eserinde de dile getiren Üstad Bediüzzaman, kendi ifade ve üslûb–u beyanına göre bunu şu şekilde tarif ve tavzih eder: İttihad-ı Muhammedi'nin reisi Hz. Peygamber'dir (asm.) Bu ittihadın merkezi Mekke, kulüpleri cami, medrese ve tekkelerdir. Neşriyat unsurları bütün dinî kitap, gazete ve dergilerdir. Âzâ kayıt defteri Levh-i Mahfuzdur. Müntesipleri gelmiş ve gelecek bütün Müslümanlardır. Mesleği, herkesin kendi nefsiyle mücadele etmek, yani İslâmiyeti yaşamak ve başkalarına da anlatmaktır. Nizamnâmesi Sünnet-i Nebeviye, tüzüğü Cenâb-ı Allah'ın emir ve yasaklarıdır. Silâhı ise, kat'i delillerdir.
Plânlar, tuzaklar, taarruzlar...
İttihad-ı Muhammedî Cemiyetinin kuruluşundan bir gün sonra gazeteci Hasan Fehmi Bey vurulduğu gibi, bir hafta sonra da dehşetli 31 Mart Vak'ası yaşandı.
Genel kanaat, bütün bunların birer tertip olduğu ve arka planda ise komitacı İttihatçıların bulunduğu şeklindeydi.
Nitekim, Rumî 31 Mart'tan, yani Miladî 13 Nisan'dan sadece on gün sonra, yani 23 Nisan günü (bu tarihe özellikle dikkat!) İstanbul'a gelen çapulcu sürüsü Hareket Ordusu, kanlı bir ihtilâl yaparak hükümeti devirdi, yönetimi koyu İttihatçılara devretti ve üç gün sonra (27 Nisan) da 33 yıllık padişahı tahttan indirerek onu Selanik'e yolladı.
Bu arada, şu birkaç hususu asla hatırdan çıkarmamak gerekir.
Bir: İdareye el koyan darbeciler, Sultan II. Abdulhamid'i hal ettikten sonra, özellikle İttihaçılara muhalif olan Ahrar Fırkası ile İttihad-ı Muhammedî mensuplarının çoğunu yargılayarak, onları en ağır cezalara çarptırdılar. Bir çoğunu idam ettiler. İdamları, korku ve dehşet salmak için alenî yaptılar, cansız bedenleri günlerce darağacında öylece beklettiler.
İki: Darbeciler, Bediüzzaman Said Nursî'yi de özellikle idam ettirmek istediler. Ancak, buna muvaffak olamadılar. Zira, ithamlarına haklılık kazandıracak en ufak bir delil, hatta bahane dahi bulamadılar. Onu serbest bırakmaya mecbur oldular.
Üç: İsyana karışanların çoğu, oyuna gitirilmiş asker ve sivil halktan da cahil, gafil, safdil ve muhakemesi kıt kimselerdi. Tertipçiler, böylesi bir kalabalığı işleterek oyuna getirdiler, ellerine malzeme geçirdiler.
Dört: Hareket Ordusundaki çapulcular, Yıldız Sarayını da basarak burayı yağmaladılar, Padişah'ın haremine kadar girerek hanımlarının ziynet eşyasını da çaldılar.
Beş: Padişahı indirmek için vazifeli heyetinin içine özellikle Selanik Yahudîsi Emanuel Karasso'yu dahil ederek, artık saltanatın el değiştirdiği, bundan böyle ülke idaresinin Selaniklilerin eline geçtiği bir nevi ilân edilmiş oldu. Tarihin bu cihette seyrinin, kısmen de olsa devam ettiği ve henüz tam olarak değiştiği söylenemez.
TAZİYE
Neşriyat hizmetinin gayyur ve sebatkâr hadimi Mehmed Emin Birinci Ağabeye Cenâb–ı Hak'tan rahmet ve mağfiret niyaz eder, yakınlarına taziyetlerimizi sunarız. MLS
05.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|