Eski başbakan ve cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel âlem adamdır doğrusu. Bir türlü çözülemedi. Çok bilinmeyenli bir denklem. Aynı zamanda Türk siyasî hayatının sır küpüdür. Pek çok sır da onunla beraber mezara gidecektir. Yılların eskitemediği Demirel’i, galiba sadece kendisi eskitecek. Durup dururken arının deliğine çöp dürten bir cümle sarf etti. “ODTÜ’lüler nerede?”
Türkiye’de “Harbiyeli aldanmaz!” kanaatı kadar, “ODTÜ’lü yutmaz” hükmü de galiba siyasî literatürümüzde yerini alacak gibi. Üniversitelerin “özerk”lik ilkelerine dayanarak oralara polisin giremediğini en iyi 70’li nesiller bilir. Emniyet tarafından aranan Deniz Gezmiş, ODTÜ’nün kampüsünde gizlendiği ve açık alanda silâh atış talimi yaptığı esnada polis kapıya dayanmış, tutuklamak istemiş, ancak o zamanların ODTÜ rektörlüğünü yapan, İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü, “Üniversiteler özerktir. Polis giremez” gerekçesiyle Denizleri korumuş ve polise teslim etmemişti.
ABD’nin 6. Filosundan bilmem hangi diplomata kadar hemen her protestonun içinde yer aldı ODTÜ’lüler. Bu seçkin ve keskin zekâlı gençlerimizin kabına ve kalıbına sığamayan hiperaktif hayatları, elbette ki dönem dönem çok renkli, zaman zaman da çok dramatik geçmiştir. ODTÜ Türkiye’nin zekâ tarlası gibidir. Hemen her mihrakın onlar üzerinde plan proje geliştirmesi elbette kaçınılmazdır. Mesele bunlardan ne kadarında oyuna getirilmiş, ne kadarında kullanılmış oldukları ve neticede kimlerin atı alıp Üsküdar’ı geçtiği meselesidir. 27 Mayıs’ta “Harbiyeli aldanmaz” parolası, Şubat cuntası sayılan Albay Talat Aydemir’in İsmet Paşa tarafından yürütülen ince siyaset sonucu ipe gönderilmesiyle nasıl geçersiz ve ütopik pozisyona düşmüşse, ODTÜ’lülerin de öyle her siyasî tavırda külyutmaz olmadığı, yaşanan bunca ihtilâl, cunta, çürüyüş ve çöküşlerden sonra daha bariz halde gelmiştir.
Bu uzun hikâyeleri bir yana bırakalım da, Demirel’in son taktiğine bir fıkrayla atıfta bulunalım. Her ne kadar ODTÜ’lüler Güniz Sokak’a kadar yürüyüş yaparak Demirel’i protesto ettiyseler de neticede bir söz ve bir atıfta bulunma sonucunda sokağa dökülebileceklerini farkında olmadan ispatlamış oldular. Demek ki, yarın emekli asker Özden Örnek Paşa’nın kendisine isnat edilen günlüğünde geçtiği gibi, üniversiteler harekete geçirilecek, basına gaz verilecek, sokaklara afişler asılacak olsa ODTÜ’lülerin şu veya bu şekilde “Yürümekle aşınmayan” o meşhur yollara dizilmeleri işten bile değil.
Fıkramıza dönelim. Çoğunuz bilirsiniz. Şapka satan bir adam yorucu bir yolculuk esnasında rastgeldiği bir ormana dinlenmek için girmiş ve kocaman bir ağacın serin gölgesinde uykuya dalmış. Uyandığında bir de ne görsün, bütün şapkalar onlarca maymun tarafından yağmalanmış. Yaramaz maymunlar başlarına taktıkları şapkalarla o daldan bu dala neşe içinde zıplayıp duruyorlar. Şapkacı o kadar yüksekte bulunan maymunların elinden şapkaları nasıl alacağını kara kara düşünmeye başlamış. Birden aklına cin bir fikir gelmiş. Kendi şapkasını başından alıp öfkeyle yere çalmış. Adamın her hareketini aynen taklit eden maymunlar, bu yere çalma hareketini de taklit edip şapkaları aşağıya fırlatmışlar. Adam şapkaları toplamış ve yoluna devam etmiş. Aradan yıllar geçmiş. Şapkacı ölmüş, yerine oğlu baba mesleğini devralmış. Genç şapkacının da yolu bir gün babasının uğradığı ormana düşmüş ve o da aynı minval üzere serin bir ağaç gölgesinin altında uyuyakalmış. Uyandığında şapkaların maymunlar tarafından yağmalandığını görmüş. Ama hiç telâş etmemiş. Babasından yıllar önce dinlediği o kurnaz taktiği aynen uygulamış. Almış başındaki şapkayı yere çalmış. Fakat ne yazık ki, maymunlardan hiçbiri onu taklit edip, şapkasını aşağıya atmamış. Sadece bir tanesi parmağını gözüne götürüp genç şapkacıya şunları söylemiş: “Pışşıkk! Sadece senin mi baban var?”
ODTÜ’lüler son yürüyüşleriyle ‘baba’ Süleyman’a bunu mu anlatmak istediler acaba?
31.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|