Arap zirvesinde bu sene Kaddafi yoktu, ama yine de yokluğu zirvenin renkli geçmesine engel teşkil etmedi. O yoksa da görsel ve yazılı basın sayesinde silüeti ve karaltısı hep varoldu. Geriden geriye olsa da incileri zirvenin peşini bırakmadı.
Kaddafi’nin Suudlularla yıldızı hiç barışmıyor. O kendisini modern zamanların Fatimi halifesi görürken, Suudluları da karşı cephe olarak mülâhaza ediyor. İki ülkenin diplomatik ilişkileri zaman zaman kesilme ve kopma noktasına geliyor. Araya tamirciler girmese belki hep kesik kalacak. Şarm El Şeyh’deki sabık Arap zirvesinde Suud Kralı Abdullah ile Kaddafi arasında her zaman olduğu gibi ufak çaplı bir atışma veya taşlama yaşanmıştı. 1969 yılından beri zirvelerde çıngar çıkarmak Kaddafi’nin hiç değişmeyen ve daima depreşen bir huyudur. Kara Eylül hadisesinden sonra bir Arap zirvesinde bir araya geldiklerinde Ürdün Kralı Hüseyin ile Kaddafi neredeyse birbirlerine silâh çekeceklerdi. Düellonun eşiğine gelmişlerdi. Saddam gibi idam edilen Taha Yasin Ramazan’ın teklifinde olduğu gibi Bush ile Saddam arasında düşünülen düello neredeyse iki lider arasında gerçekleşiyordu. Ramak kalmıştı. Nasır gibi diğer Arap liderleri devreye girince yatışmışlardı.
Kaddafi bulunduğu her noktada toplantının adrenalini yükseltiyor. Uzun yıllar Sedat’la da kameralar önünde birbirlerini taşlamışlardı (hiciv). Sedat onun için ‘delidir ne yapsa yeridir’ derken, Kaddafi de Sedat’ın konuşma üslûbunu hicvediyordu. Çıkardığı “eee”lerin arasını doldurarak konuşmalarını yeniden yayınlatıyordu. Birbirlerini küçümsemek için ‘oğlum ‘ şeklinde hitap ediyorlardı. Birbirleriyle heccav vezninde, kipinde ve kalıbında cavcav suretinde konuşuyorlardı. Arap liderleri renkli olduğundan dolayı genellikle zirveler de renkli geçiyor. İşte Riyad Zirvesi’nde gıyaben de olsa Kaddafi yine Araplar hakkında vermiş veriştirmiş. Zaten bir dönem Arap Birliği’nden çıkacağını ve Afrika Birliği’ne ağırlık vereceğini söylemişti. Şarm El Şeyh’de Arap liderleri için ‘Onlar da adam mı?’ şeklindeki hitabı Kral Abdullah’ın öfkesini celbetmiş ve o da ‘Sen de kimsin, seni kim çağırdı buraya?’ şeklinde bir mukabelede bulunmuştu. İşte Riyad zirvesine o zirvenin dargınlığı ve küslüğü yansıdı. Kaddafi Şarm El Şeyh’de yediği zılgıtı unutamadağı için Riyad zirvesini boykot etmekle kalmamış sabotenin eşiğine varmış ve taşlamasını sürdürmüştü. Araplar bazen birbirlerini taşlamaktan, şeytanı taşlamaya vakit bulamıyorlar.
Kaddafi Riyad’a gelemese bile hariçten gazel okumayı sürdürdü. Saddam’ın idamına üç günlük yasla karşılık veren Kaddafi, Riyad zirvesinde Arap olmayan dört Sünnî ülkenin davet edildiği halde İran’ın davet edilmemesini nazara vererek bunun Sünnî-Şiileri bölme zirvesi olduğunu ileri sürdü. Yine Kaddafi zirvede Filistinlilerin koyun gibi satıldığını söyledi, ama İsrail yine almamakta ısrarlıydı. Arap planını bir kez daha reddederek Kaddafi’yi yalancı duruma düşürmüş oldu. İsrail olmasa daima Kaddafi gibiler haklı çıkar, ama neyse.
Kaddafi bağlamında Arap mahallesi bizim mahallenin öteki adıdır.
***
Zirvede Beşşar da Kaddafi’nin pozisyonundaydı. Kaddafi gibi o da Arap liderlere ileri geri lâflar etmişti. Bunlardan birisi ‘ensafu rical/erkek bozuntuları’ tabiri idi. İsrail’in Temmuz 2006’da Hizbullah karşısında zorlanmasının ardından Arap liderlerinin gevşekliğini anlatmak için bu ifadeyi kullanmış ve Arap liderleri de buna bozulmuşlardı. Mübarek ve Kral Abdullah gibi Arap liderleriyle Beşşar’ın arasına bir de Lübnan krizi girdi. Onlar Beşşar’ı köşeye sıkıştıracak uluslararası bir mahkemeyi destekliyorlar. İşte Beşşar Esad bu havada zirveye katıldı ve zirvedeki varlığı bunun gölgesinde kaldı. Bundan dolayı Suriye açısından zirve epey sönük geçti sayılabilir. Lübnan bağlamında ise ülkeyi birbirinden bağımsız iki ayrı heyet temsil etti. Sanki bu Lübnan’ın bir kez daha bölündüğünü gösteren bir işaretti. Suudi Arabistan ise durumu kurtarmaya çalışıyor. Kral Abdullah bölgesel bir insiyatif geliştirme lüzumundan bahsetti ve bir çok noktada geç kaldıklarını itiraf etti. Sorunların büyümesini Arap insiyatifsizliğine bağladı.
“Lübnan’a erken müdahale etseydik böyle olmazdı, Darfur’a erken müdahale etseydik yabancı parmağı bulaşmazdı” gibisinden sözler sarfetti ve özeleştiride bulundu. Sadece yakınmanın fayda vermeyeceğini söyledi. Gerçek şu ki; Suudi Arabistan ve Türkiye bugünlerde bölgede itfaiye rolü üstleniyorlar. İki ülke için bölgenin itfaiyesi diyebiliriz.
***
Ama anlattığımız dağınıklık ve küskünlükler de vardı. Buna mukabil, daha saygın bir proje ve süreç olan AB de dümenini Merkel gibilere emanet ederek bir nev'i Arap Birliğine dönüyor. Chirac’a sanki veda busesi gibi Napolyon’un Mısır’da Osmanlı ordusunu yendiğini sembolize eden bir kupa hediye etmesi ancak Kaddafi vak'asını çağrıştırabilir. Galiba ne Kaddafi, ne de Beşşar’ın dediği gibi sadece Arapları değil, dünyayı da ‘ensafı ricalden/yarım liderler ve adamlardan’ da öte ‘akzamu rical’ denilen siyasî cüceler yönetiyor.
30.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|