Peygamberler diyarı Şanlıurfa’dayız. Medeniyetin, mukaddesatın ve Halil İbrahim ruhaniyetinin izdüşümlerini bize emanet eden tarih kentindeyiz. Endüstri toplumlarının, sonradan kurulan şehirlerin kent kültürü ve mirasından mahrum olduğu ve hep mahzun oldukları bir realitedir.
Yabancı bir yazar, “kentlerin ruhu olmalı” der. Hakikaten öyle. Kentlerin ruhu olduğunda, akciğerini temizleyen çevre, yeşil alanlarıyla bol oksijenli olur. Yolları ve ulaşımlarıyla dolaşım sistemindeki damarların fonksiyon gören akışkanlığına benzer.
Kentlerin ruhu olduğunda, vicdanı da olur. İnsanî haklar ve hayat standardı korunur, özenle desteklenir ve yaşatılır.
Kent ruhunu yaşatmak isterse, akla da ihtiyacı vardır. Bir şehrin aklı, müzakere ortamlarıdır. Ortak aklın taleplerini dikkate alan hafızadır. Bu hafızanın kaydedicisi ve kurumsal muhatabı ise öncelikle belediyelerdir.
Bazen şehirler kendine kostüm arar. Bazen de ruh arar. Bazılarının ise ruhu vardır, kıymeti bilinmez. Bazen de kentin ruhuna ruh katan “ruhun kenti” vardır.
Kentin ruhu; bir insicamın, tasarımın, âhengin, sanatın, çevrenin, altyapının, tarihî dokunun, kültürel mirasın ve yaşayan şehrin bunlarla oluşturduğu bütünlüğün eseridir.
Ruhun kentinde ise, yukarıdaki kent düzeni ve estetiği ile yaşanabilirlik standartlarının dışında şehre ruh katan bir sır vardır. Bir gizemin, manevî mirasın ve vasiyetin emanetindedir. Ruhun kenti, bu mânâyı hep korur.
Zaman çizgisinde, dönemini yaşayan insanlar ve kesitler, zaman zaman ruhun kentine uygun olmasalar da, ruhun kenti hep vardır, kalıcıdır ve sırlı dünyanın bütün azametini ve kalbe dokunuşunu temsil eder.
Kalbe dokunuş, bir yakarış ve muhabbettir aynı zamanda. Bir sevgi sofrasıdır. Bir ikram halkasıdır. Bir dostluk alametidir. Bir ziyafet ve ziyaret içinde zarafet timsalidir.
Dergâhın da Hazreti İbrahim, Dede Osmanı Avi, Bediüzzaman Said Nursî ve Şazeli Şeyhi bulunan bir makamın kudsiyetinde, revakların arasında, her döneme ait bir abidevi geçişin yaşandığı kudsiyetle düşünürken, ruhun kentini buluyorsunuz.
Asûde bir ruhaniyat, her sabah zikr-i ceh-rinin halkasında âlemin ışıklarından önce kalpleri ve gönülleri hoşnut ediyor ve aydınlatıyor.
Bu ruha göre inşa edilmesi gereken Şanlıurfa, kentin ruhu ile buluşuyor. Kentlilik bilinci, sosyal donatılar, çevre düzenlemeleri, ulaşım, temizlik ve halkın gönlüne göre hizmet verme yolunda bir hayli yol almış.
Ekip ruhu içinde, fedakârlığı kendine azık yapmış ve zoru başarmanın eşiğinde bir Şanlıurfa var. Bir belde, bir belediye ve bir başkan var, şimdileri aşan gelecek zaman perspektifinde. Üçüncü yılında, hesap vermeye hazırlanıyor. Hesabı vicdanında yapmış ve sabahın 06.00’sı ona mesai başlangıcı olmuş.
Ruhun kentinde yaşayanlar, eğer kentin ruhunu bu görevi endüstriyel tasarımın estetiği ile şehri canlı kılan ve dirilten, tarihine uygun yeniden keşfedip denklemin içinde dün-bugün-yarın üçlüsünde hayatı okutsalar; mekânlar, yatırımlar, insanlar ve bütün bunların beşiği şehir ruha ruh katar.
Şanlıurfa, 2027 vizyonuna hazırlanıyor. Ufkun penceresinden, gelecekten günümüze bakmaya niyetli bir çabanın içinde. Stratejik vizyonunu, bizzat şehrin gecikmiş isteklerini telafi ederken, geleceğe ait tasavvurunu şehir platformunda, zihni altyapıyı kurmaya hazırlanıyor.
Şanlıurfa bir mükemmeliyet merkezi, bir inovasyon merkezi, çocuk evleri, toplum merkezleri, özel enstitüleri, üniversiteleri, girişimci atölyeleri, demokrasi platformları, konakları ve dergâhı ile Harran’ı dirilten ruhun kimyasını beraber yaşamalı.
Ruhun kentine göre şehrin meskunları hayatı anlamlandırıp profesyonel perspektiflerle bunu zamanın yeteneğinde olgunlaştırıp uygulayacak bir niyetle birleştirdikleri takdirde, şehir medeniyet ve mutluluk ikizinde yaşar.
Dün katıldığım bir programda, Şanlıurfa’yı böylesi bir gayretin içinde buldum. Çünkü bir şehir, bir belediye ve bir başkan var. Bu üçlü diğer organlarla birlikte çok çalışıyor.
Bu vesileyle Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba ve takımını tebrik ediyorum.
29.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|