Dikkatli okuyucularımız gayet iyi bilirler. Üç–dört gündür, bundan 74 yıl evvel katledilen Ali Şükrü Beyle ilgili yazılar yazıyoruz. Daha evvel de, değişik vesilelerle aynı konuya değindik. Değinmeye de devam etmek arzusundayız. Zira, büyük ihtiyaç var. "Neden?" diye sorarsanız, işte söyleyeceklerimiz...
Buradan açıkça ilân ediyoruz ki, 1923'ün Mart'ında yeni hükümet merkezi Ankara'da işlenen Ali Şükrü Bey cinayetinin perde arkası aydınlatılmadıkça, yakın tarihimizin pekçok sayfası karanlıkta kalmaya ve yeni nesiller doğru tarih bilgisinden mahrum kalmaya devam edecektir.
Bir başka ifadeyle, Ali Şükrü Bey cinayetinin perde gerisi açıklanmadıkça, yalan–yanlış tarih tezleriyle yıllardır avutulmuş olan nesillerin müşterek bir tarih bilgisine, kültürüne, erdemine, şuuruna sahip olması imkân ve ihtimal haricidir. Dolayısıyla, zihnî bulanıklık ve fikrî kargaşa yeni nesillerde de devam edecek demektir.
Peki, neden özellikle Ali Şükrü Bey cinayetini ve cinayetin arka planını bu derece önemsemekteyiz?
İşte, bu can alıcı suâlin cevabını madde madde açıklıyoruz.
Evet, açıkça ve yüksek sesle ilân ediyoruz ki, Ali Şükrü Bey cinayetinin perde arkası aydınlatılmadıkça...
1) Çerkez Ethem hadisesi aydınlatılamaz.
Gerçi, Çerkez Ethem hadisesi o tarihten iki sene kadar evvel yaşanmıştı. Ancak, hiç şüphe yok ki, Ali Şükrü Beyin muarızları ile Çerkez Ethem'in muarızları aynı kafanın, aynı anlayışın mensuplarıydı. Ethem Bey şayet 1921 yılı başlarında hudut haricine çıkmasaydı, onun âkıbeti de Şükrü Beyden pek farklı olmayacaktı.
2) Topal Osman hadisesi aydınlatılamaz.
Şurası muhakkak ki, Topal Osman'ın Ali Şükrü Beye karşı geçmiş günlere dayanan muhalefet yahut husumeti, onun vücudunu ortadan kaldırmayı gerektirecek raddeye varmış değildi. Biri Giresunlu, diğeri Trabzonlu olan bu iki hemşehri, aynı zamanda "millî dâvâ" arkadaşıydı. Demek ki, birileri Osman Ağayı tesirli bir sûrette gizlice kışkırtarak onu can yoldaşının can düşmanı haline getirdi, onu katil yaptı ve hemen ardından onun da vücudunu ortadan kaldırttı. Böylelikle, cinayetin izi ve adresi karartılmış oldu.
3) İzmir Sûikastı gerekçesiyle idam edilen Ziya Hurşit hadisesi aydınlatılamaz. Dolayısıyla, sûikast senaryosu da aydınlatılamaz. (Evet "senaryo", çünkü ortada bir vukuat yok.)
Ali Şükrü Bey gibi, Ziya Hurşit de "Lazistan" mebusuydu. Meclis'teki "Lozan gizli görüşmeleri"nde müşterek hareket ediyordu. Eş zamanlı olarak Ali Şükrü Beyin ortadan kaybolması ve katil zanlısı Topal Osman'ın ifadesi alınmadan alelacele öldürülmesi onu hiddete getirmişti. Meclis'te şöyle diyordu: "Topal Osman'ı muhakeme etmeden vuran ve her ihtimale karşı kafasını gövdesinden ayıranlar hek kim ise, Ali Şükrü Bey cinayetinin azmettiricileri de onlardır. Zira, cinayetin izini bilerek kaybettirdiler."
Bu düşüncelerin sahibi olan Ziya Bey, "İzmir Sûikastı"nın başta gelen faili ithamıyla İstiklâl Mahkemesinde yargılandı ve idam edildi.
4) Halid Paşa cinayeti aydınlatılamaz.
İstiklâl Harbi kahramanlarından olan Ardahan mebusu (Deli) Halid Paşa, 1925 yılı başlarında Meclis binasının içinde vurularak öldürüldü. Onu vuran kişi, Ali Şükrü Beyin de muhalifi olan Ali Çetinkaya'dır. Bu şahıs, aynı zamanda Ziya Hurşit'i idam ettiren İstiklâl Mahkemesinin başkanı ve İnönü hükümetlerinin de Ulaştırma Bakanıdır.
5) Mehmed Akif'in neden vatanını terk ettiği hakkıyla izah edilemez.
İstiklâl Marşı şairi, aynı zamanda Meclis'te mebus olan Mehmed Akif, Bahriye Kurmay Binbaşısı Ali Şükrü Beyle hem aile dostu, hem ev komşusu, hem de Ankara'ya birlikte gelen iki samimi arkadaştı. Şükrü Beyin katledilmesinden sonra Meclis'ten soğuyan ve İstanbul'a gelen M. Akif, aynı sene içinde Kahire'ye gitti ve ömrünün geri kalan kısmının çoğunu orada geçirdi.
6) Dr. Rıza Nur'un niçin Türkiye'yi terk ettiği hakkıyla izah edilemez.
Daha evvel en etkili sahalarda bakanlık (Milli Eğitim) ve diplomatlık (Lozan murahhası, Moskova'da Stalin'le görüştü) yapan bu şahıs, Ali Şükrü Bey cinayetinden sonra Ankara'da tutunamaz ve yurdu terk eder. Rıza Nur, ancak ölümüne yakın (1942) yıllarda Türkiye'ye gelebildi.
7) Meclis'teki ilk muhalefet hareketinin neden bastırıldığı ve muhaliflerin niçin susturularak siyasetten dışlandığı lâyık-ı veçhiyle izah edilemez.
Başka, Ali Şükrü Beyin arkadaşları olan Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey ve Nureddin Paşa olmak üzere, 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının özellikle yönetim kademesindeki şahsiyetler (Karabekir, Bele, Cebesoy, Adıvar...) bu meyanda zikredilebilir.
8) Bediüzzaman Said Nursî'nin, "en kara bir hava" hissederek bir–iki ay sonra Ankara'dan niçin ayrıldığı hususu hakkıyla izah edilemez.
Üstad Bediüzzaman ile Ali Şükrü Bey, iki samimi dost idiler. İçkinin yasaklanmasında fikrî müştereklikleri bulunduğu gibi, neşriyat sahasında da müşterek çalışmaları vardı. Üstad'ın bazı eserleri, Şükrü Beyin Tan matbaasında basıldı.
9) Lozan Konferansının içyüzü hakkıyla aydınlatılamaz.
Zira, o günlerde Meclis'te defalarca "gizli celse" yapıldı. İsmet Paşa yandaşları ile Ali Şükrü Bey, görüşme safhasında defalarca karşı karşıya geldi. Zaman zaman sert tartışmalar, hatta tehdit yüklü sataşmalar yaşandı.
10) Daha sonraları vuku bulan sûikastlar ve kanlı darbelerin mahiyeti anlaşılamaz.
Çünkü, tek parti zihniyetinin farklı bir sese, yahut bir başka siyasî temayüle tahammülü yoktu. Bunlar göründüğü anda, en sert şekilde bastırılmaktan çekinilmedi. Ali Şükrü Bey cinayetiyle başlayan istibdat halkaları, yıllar yılı zincirleme devam etti ve defalarca—iki–üç kez topyekûn olmak üzere—demokrasinin canına okundu.
11) ..............................
* * *
Yeni Meclis'te işlenen ilk siyasî cinayet olması bakımından, Ali Şükrü Bey hadisesi son derece önemlidir. Bu hadise etraflıca sorgulanıp aydınlığa kavuşturulduğu takdirde, gerisi de çorap söküğü gibi gelecektir.
O günleri de görme ümit ve temennisiyle...
29.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|