1943 yıllarında deselerdi ki, “Gün gelecek 2007 Mart’ının 16’sında Denizli’de kapalı spor salonunda Bediüzzaman Hazretleri için anma programı yapılacak ve ‘Mevlânâ’dan Bediüzzaman’a muhabbet’ başlıklı konuşmalar yapılacak, salon tıklım tıklım olacak, şehir otobüslerine ve yol güzergâhlarına bez ilân ve dâvet afişleri asılacak ve binlerce kişiye dâvetiyeler gönderilecek” kimse inanmaz, hatta kafa sallarlar ve derlerdi ki: “Bunlar kim? Bunlar neyi bahsediyorlar ve nerede yaşıyorlar?”
Çünkü o tarihlerde, çağımızın Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur Külliyatı’nın müellif-i muhteremi Bediüzzaman Said Nursî ve onun kahraman talebeleri, Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nde laikliğe aykırı hareketten ve ipi sapı belli olmayan isnatlardan dolayı yargılanıyor, Denizli hapishanesinde tutuklu bulunuyorlardı. Bediüzzaman Hazretleri, dışarıdaki ıslâh ve irşad hareketine burada da devam ediyordu. Onun nazarında her vatandaş eşitti; katilleri dışlamıyor, onlara da “Meyve Risâlesini” veriyor, adam öldüren o katiller kendilerine gelip “Hoca efendi, tahta kuruları bizi şişiriyor, onları öldürsek günah olur mu?” diye soruyorlardı.
Hz. Bediüzzaman, her zaman ve her yerde olduğu gibi, sükûnetle, şefkatle, muhabbetle, istikbali murakabe ederek ve geleceği keşfederek diyordu ki: “Kardaşlarım, merak etmeyin, bu bahar çiçekleri açtığı gibi, Nurun da, İslâmın da baharı gelecek ve çiçekleri açacaktır. Sizler İnşirah Sûresindeki müjdeleri göreceksiniz. Menfi hareket yasak, vazifemiz müsbet harekettir, vs.” diyordu. Neticede Denizli adliyesinin medar-ı iftiharı, Ağır Ceza Reisi Ali Rıza Efendi ve aza hakime Hesna Şener Hanımefendinin şehadetleriyle beraat kararı alırlar.
Evet aradan geçen 64 yılda, Türkiye köprüsünün altından çok sular geçti, yasalar tasalar değişti. 1950’de başlayan Demokrat hareket, din ve vicdan hürriyeti, gittikçe arttı. O geçmişteki kara bulutlar çekilmeye başladı ve bahar müjdeleri, hayalden hakikata geçti. Bu nevî hunhar hareketlerin tasvip edilmediği bir ortama gelindi. Elbette geçmişi bilenler, gerçek tarihi okuyanlar, bunları kıyas yapabileceklerdir.
64 yıl sonra Denizli de, maddî ve manevî sahalarda çok değişti. Hz. Bediüzzaman’a gönül verenler, Hz. Mevlânâ’ya gönül verenler “Mevlânâ’dan Bediüzzaman’a muhabbet” başlıklı bir anma programı tertip ettiler. Bu nev'î toplantıları artık küçük salonlar almıyor, orada da gelişmeler oldu, kapalı spor salonlarını tuttular. Bizleri, Sn. Mehmet Kutluları ve san'atçı Ali Oktay’ı da davet ettiler.
San'atçı Ali Oktay, musikinin tellerine vurduğu gibi, Sn. Kutlular ve bizler de gönül tellerine vurduk. 50 dakikalık konuşmamın içerisinde, Selçuklulardan bugünün Türkiye’sine, Almanya’dan Irak’a, UNESCO’dan Pakistan’a ve Mevlânâ’nın Divan-ı Kebir’inden Bediüzzaman’ın Mektubat’ına kadar “muhabbet ve sevgi” çerçevesinde bir sentez yaparak ve herkese dönerek, kalplerine hitap ederek, muhabbetin coşkusu içinde konuştum ve konuştuk.
Bir şey daha gördüm, artık bu nevî eski yapım ve akustik estetiği olmayan kapalı spor salonları, gelen haşmetli cemaate her şekliyle hitap etmiyor ve dar geliyor, otel lobilerinin hiç almadığı gibi buralar da almıyor. Denizli’de çok büyük kongre merkezi veya şehir stadyumu ancak bu nevî görkemli anma programlarını kaldırabilir kanaatindeyim.
Emeği geçenleri, bizi dâvet eden vefakâr kardeşlerimi ve Yeni Asya Gazetesi Denizli Temsilciliği’ni ayakta alkışlıyorum. Binler tebrikler... Üstadımızın ruhu şâd olsun...
23.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|