Dindarlara yönelik en büyük suçlama, “Dini istismar ediyorlar” şeklindeki ithamlardır. Halbu ki din, istismar edilecek bir duygu değil, istifade edilecek bir kuvvettir. İnsanlar her devirde gerek ferdî olarak, gerekse toplu halde, dinî duygularından güç almışlar, inançlarından istifade etmişlerdir.
Hiçbir inanca sahip olmayan bir insan bile, tamamen çaresiz kalıp da âcizliğini anladığı zaman, medet umacağı bir sonsuz güç arar. İnancı olup da gaflet ve ünsiyet nedeniyle normal zamanlarda Allah’ı pek anmayanlar, başları dara düştüğü zaman “Allah var” diyerek tesellî bulurlar. Özellikle, herkesin kaçınılmaz sonu olan ölüm söz konusu olduğunda, yine Allah inancı ön plana çıkar ve taziyelerde mevtaya rahmetler dilenir, geride kalanlara “Allah sabır versin” denilir.
Din, ferdî hayatta olduğu gibi sosyal hayatta da önemli bir yer tutar. Bir topluluğu bir arada tutan en kuvvetli bağlardan birisi, inanç birliğidir. Bireylerdeki aidiyet duygusu, en yoğun olarak inanç sahasında kendini gösterir. Aynı Allah’a inanmak, aynı peygamberin ümmeti olmak, aynı şekilde ibadet etmek ve pek çok “aynı”lar, bir toplumun ortak paydasını oluşturur. Birlik ve beraberliğin en kuvvetli çimentosunu teşkil eder.
Özellikle İslâm dinî, hem dünya hem de ahiret saadetini temin eden, bireyleri mutlu, toplumları huzurlu kılan bir inanç sistemidir. Müslümanlardaki vatan sevgisi, millet ve bayrak sevgisi, İslâmiyetten gelen hasletlerdendir. “Vatan sevgisi imandandır” hadis-i şerifi, bunu ifade etmektedir. Onun için vatan müdafaasında ölenler şehitlik gibi yüksek bir derece ile mükâfatlandırılmışlardır.
Yine İslâmiyette haksızlık yapmak, zayıfları ezmek, başkasına zulmetmek, toplumda huzur bozmak, anarşi ve terör, kan dökmek gibi menfî davranışlar yasaklanmış, bunlara sebebiyet verenlerin günah işleyecekleri ve cezalandırılacakları bildirilmiştir. İyi komşuluk, iyi vatandaşlık, yardımlaşma, dayanışma gibi davranışlar da teşvik edilmiş, hatta emredilmiştir.
İslâmiyet, insanları bu kadar güzelliklere ve yüksek erdemlere teşvik ettiği halde, dindarlaşmayı ve dinî duyguların kuvvetlenmesini bir tehlike olarak görenler var. İnsanların doğru İslâmiyeti öğrenmesi ve imanlarını takviye etmesi için gösterilen gayretleri, “Dini istismar ediyorlar” diyerek suç sayanlar mevcut. Hiç kimseye en ufak bir dinî tavsiye ve telkinde bulunmadıkları halde, sırf dinin emri olduğu için başını örtenler, din istismarcılığı ile suçlanıyorlar. Memurun, iş adamının, siyasetçinin, idarecinin dindar olanları, “Dinî alet ediyorlar” diye itham ediliyorlar.
Dindar insan demek, dinini gerçekten seven ve inancına saygı gösteren insan demektir. Din, inanan insanın en mukaddes saydığı bir değerdir. İnsan bu kadar kıymet verdiği mukaddesatını istismar konusu yapmaz. Bu aklen ve de vicdanen mümkün değildir. Ama din ile arası pek hoş olmayanlar, onu değerli ve mukaddes bilmeyenler dini kolayca istismar edebilir. Siyasî ve ideolojik amaçlarına âlet etmekten çekinmezler.
Dinin istismar edildiği doğrudur. Bir kesim var ki, her gün gazetelerinde, televizyonlarında dini bir reyting ve traj aracı olarak kullanıyorlar. Öyle ki, din ve dindarlar olmasa yazacak ve yayınlayacak konu bulamayacaklar.
Asıl istismarcıların kimler olduğunu bu millet çok iyi bilmektedir.
07.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|