Silleye, dayağa en lâyık olan şey hiç şüphesiz nefistir. Dış düşmanın yapamayacağı şeyleri dahi yaptırabilecek bu büyük ve dehşetli düşman ilk silleye lâyık olan düşmandır.
Çünkü insanda kötülüğe meyilli, bütün kötülüklerin başı olan duygu nefistir. Onun için nefis beğenilmez, ona güvenilmez. Herkesten çok eğitime muhtaçtır. Ve o eğitildikçe kötülüklerinden vazgeçer, yola gelir.
Kötülükleri emreden nefse nefs-i emmâre denir. Hz. Yusuf (as) gibi bir peygamberin bile nefs-i emmâreden Allah’a sığındığı düşünülürse ona güvenilmemesi, şer ve kötülüklerine karşı uyanık olunması, daima muhalefet edilmesi gerektiği anlaşılır.
Nefs-i emmârenin bir kademe üstü nefs-i levvâmedir. Eğer nefis işlenen kötülüklerden rahatsız oluyor, vicdanen azap duyup pişmanlığa, bir daha işlememe gayreti içerisine giriyorsa bu nefis nefs-i levvâmedir.
Nefsin bir kademe ilerisi kusurlarını bilme, günahlara dalmamada titizlik göstermedir. Böyle bir nefis Allah’ın hoşnut olduğu nefistir. Bu nefse nefs-i râziye, yani razı olunan nefis denir.
Eğer nefis iyi hasletlerle donanmış, kötülüklerden arınmış, şerrin kıskacından kurtulmuş, Allah’a mânen yaklaşmış, tatmin olur hâle gelmişse böyle bir nefis mutmainne nefistir. Fecr Sûresinin son âyetlerinde yer aldığı gibi, “Ey îmânı sağlam, güzel huylarla huylanmış, kalbi Allah’ın zikriyle huzura ermiş bahtiyar nefis! Sen Ondan, O senden râzı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına katıl. Ve Cennetime gir”1 şeklindeki iltifata nâil olan nefistir.
Nefis mutmainne hâle geldiğinde bazan ilhama da mazhar olur. Bu nefse de nefs-i mülheme denir.
Nefislerini mutmainne hâline getiren nice İslâm büyüğü nefsi eğitim gibi bu zor işi başardıkları için zirvelere çıkmış; hem Allah’ın, hem de insanların hoşnutluğunu kazanmışlardır.
Bediüzzaman Hazretlerinin de nefis ve şeytanla çok ciddî ve önemli mücadeleleri; onların hile, şüphe ve desiselerine karşı elde ettiği başarılar vardır. Nefis ve şeytanla yaptığı münazaralarda onları mağlup etmiş, susturmuş; nefs-i emmarenin, cinnî ve insî şeytanların şüphelerinden tamamıyla kurtarmış; nefis ve şeytandan ders alan dinsizleri ve yoldan sapmışları hizaya getirmiş, yazdığı eserlerle kalpleri yaralı hakikat araştırıcılarının gönüllerine su serpmiştir. Risâle-i Nur Külliyatı olsun, onun bir fidanlığı ve hülasası durumunda olan Mesnevî-i Nuriye olsun bunun ispatı mahiyetindedir.
Bütün mesele nefs-i emmâreyi yola getirebilmektir.
Dipnotlar:
1- Fecr Sûresi: 27-30.
07.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|