1924’te Kumluca Bucağı kurulmuş ve 7033 sayılı kanunla 1.4.1958’de Finike’den ayrılarak ilçe olmuştur. Kumluca tarihî seyir içinde, ilkçağlardan beri birçok devletin yerleşim alanı içinde yer almıştır. Bunlardan Likyalılar, Fenikeliler, Romalılar ve Selimler sırasıyla ilk yerleşip dağılan topluluklar olarak bilinir. İlk yerleşim yeri, ilçe merkezinin 5 km kadar doğusunda, tepelerin eteklerinde Sarıkavak adıyla 1830 yıllarında yapılmıştır. Eskiden karpuzları ile ün kazanmış olan Kumluca’da bugün çağın gereklerine uyularak, cam ve plastik seralarda turfanda sebzecilik yapılmakta ve Türkiye’nin sebze ve narenciye ihtiyacının önemli bir kısmı buradan karşılanmaktadır. Bir borsa hüviyetindedir.
İç ve dış piyasalarla bütünleşmiş olan Kumluca’da kaldığım kısa zaman diliminde, kendimi bir anda Avrupa’nın küçük il ve ilçelerinde hissettim. 40 bin nüfusa ulaşan Kumluca her şekliyle bir cazibe merkezi. Müteşebbis ve bir o kadar da mütevazi Belediye Başkanı Sn. Hüsameddin Çetinkaya ve yakın arkadaşlarıyla ilçe merkezindeki yaptığımız gezide ve temaşada bunları gördüm. Yüksek tepedeki hastanesiyle, görkemli belediye binasıyla, konferans salonuyla, ilçe imar planıyla, fevkalâde otogarıyla, pırıl pırıl yurt ve okullarıyla ve başkanın takdim ettiği mutasavver projeleriyle ve yemyeşil ağaç ve bitkileriyle ve Akdeniz’in mavi sularıyla gönlümde, hafızamda ayrı bir ufuk açtı.
Böyle bir mekânda 23 Şubat’ta, kıymetli kardeşim Belediye Başkanı H. Çetinkaya ve yakın arkadaşlarının dâveti üzerine Belediye kültür merkezinde “Bir değer olarak eğitim ve hoşgörü” üzerine bir konferans verdik. Takriben 924 ilçenin, 3250 belediyenin bulunduğu aziz Türkiye’mizin bir çok beldelerine defalarca gitmeme, seminer ve konferans vermeme rağmen bu şirin ilçeye uğramamışım. Ceza, ya bende ya da bugüne kadar beni oraya çağırmayanlarda. Fakat “Hoşgörü ve Eğitim” başlıklı konferansımızla bunu kapattık kanaatindeyim.
Çünkü konferansta da ifade ettim: Hafız-ı Şirâzî, Farisî beytinde şöyle diyor: “Dünya öyle nizâ edilecek, kavga edilecek bir yer değildir. Dünyayı iki harf tarif eder: Birincisi dostlarına karşı ikramlı, ikincisi ise düşmanlarına karşı sulh ve barış içinde olacaksın.” Hz. Allah hadis-i kudsisinde “Ben yere göğe sığmam, ancak mü’min kullarımın gönlüne, kalbine sığarım” diyor. Hz. Yunus Emre ise “Gönül yıkma, Kâ’beyi yıkmış olursun” diyor. Bediüzzaman Hazretleri de; “Kimin imanı varsa o cihetle kardeşimizdir” ve hatta “Allah’a inanan, ahireti tasdik eden İsevî ruhanilerle dahi medar-ı niza noktaları münakaşa yapmayın” buyurmuştur. İşte hoşgörü ve eğitimin temel taşları.
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2006 yılı raporuna göre, her 39 saniyede bir suç işlenmiş. 73 milyonluk bir Türkiye’de, yine son 5 yıl içinde aile içi şiddetten 1300 civarında kız ve kadının öldürüldüğü bir Türkiye’de, her yıl % 34 artışın olduğu ve 2007 yılı itibarıyla 210 bin resmî boşanma dosyasının mahkemelerde bulunduğu bir Türkiye’de ve 2006 yılı Mi'raç gecesinde 15 büyükşehir stadyumunda koro halinde küfürlerin edildiği bir Türkiye’de “Bir değer olarak Hoşgörü ve Eğitime” çok muhtaç olduğumuz görülmektedir.
Çıkış olarak; hoşgörü ve eğitimin temeli din ve imandır. Bütün saydığım rakamlar ve gerçek tesbitler, ağlamakla ve belirtmekle bitmez. Bunu bilenlerin veya tesbit edenlerin, çareleri sunmaları elzem ve mülzemdir. Türkiye’deki hükümetler, 2 bin sivil toplum kuruluşları ve anne-babaların, A-B-C vitaminlarini, okuyan ve nüfusun üçte birini teşkil eden genç nesillere ve öğrencilere verdikleri gibi, iman vitamini vermeleri de hoşgörünün ve eğitimin ta kendisidir. Başka çıkış yoluda görülmedi ve görülmüyor. “Ariflere tarif gerekmez”..
Bu dâvet ve konferansımda emeği geçen herkese, başta konferansta bizlere plaket veren ilçe Kaymakamı Sn. A. Aslaner’e, Belediye başkanı Sn. H. Çetinkaya’ya, Genç İş Adamaları Derneği Başkanı Sn. İ. Aydoğan, Sn. Emin Can, Sn. M. Sezer ve Sn. A. Çam beylere ve konferansa iştirak eden bütün can dostlarına binler tebrikler, binler teşekkürler.
02.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|