Cheney’in dediği gibi bölgede her seçenek masada. Bunun içinde büyük pazarlık da var, savaş ve darbe de var. Bölgede üç ihtimal birden var. Bunlardan birisi büyük pazarlık. Diğeri nüfuz savaşı ve bunun devamı fiilî bölgesel bir savaş. Üçüncüsü de Lübnan ve Irak gibi ülkelerin bire ikiye veya üçe parçalanması ihtimali. Bütün bunlar bölgeyi bekleyen ihtimaller. Bir taraftan Henri Barkey ve Holbrooke’un gündeme getirmiş olduğu Kuzey Iraklı Kürtler ile Türkiye arasında büyük pazarlık/Grand Bargain var. Özellikle Amerika’daki bazı Yahudi çevreler bunun üzerinde titizlikle duruyorlar.
Aslında bu teklif daha önce 1991 yılında Türkiye’nin önüne koydukları seçeneklerden birisiydi. Bu proje ile Kuzey Iraklı Kürtlerin kalıcı kazanımlar dahilinde (bağımsızlık da dahil) Türkiye’ye eklemlemesini istiyorlar. Türkiye’nin kafasını karıştıran husus, bu projenin Türkiye’nin lehine mi, aleyhine mi veya Kuzey Iraklı Kürtlerin mi lehine olacağıdır? Amerikalıların İran’la veya Suriye ile münasebetleri iyi olsaydı belki aynı teklifi onlara yaparlardı. Zira, 1974 yılına kadar Mustafa Barzani’yi destekleyenlerin İran Şahı Razı Pehlevi ile Kissinger gibi aktörlerin olduğunu biliyoruz. 1991 yılından itibaren bu teklifi bize yapıyorlar. Ancak hem Kuzey Iraklı Kürtlerin, hem de Türkiye’nin yaklaşımında uzlaşmaz noktalar var. Daha doğrusu iki yapı birbirini çekmiyor, bilâkis itiyor. Bunun nedeni de milliyetçi söylemlerdir. 1991 yılında gerçekleşmeyen bu senaryo günümüzde gerçekleşme imkânına sahip mi?
Kürtlerin yeniden bölgeyle bütünleşmeleri kaçınılmaz bir seçenek. Bunun dışındaki bütün maceralar kısa vadeli olmaya mahkûmdur. Bununla .birlikte, kaynaşmayı temin edecek fizikî bir mecburiyet ve zemin olsa da fikrî bir zemin yok. Dolayısıyla bu bütünleşme ancak başka bir fikir, formül ve aktörler altında gerçekleşebilir. Bundan dolayı Holbrooke’un ve Barkey’in fikir imalatı olan bu projeler zorlamadan ibaret kalıyor. Bölgedeki siyasî ve ideolojik yapıya uymuyor. Kürtler istese bile Türkiye bunu yapamaz, zira iç yapısı buna şimdilik kaydıyla müsait değil.
***
Ancak büyük pazarlık sadece Türk-Kürt münasebetleriyle sınırlı değil. 2003 yılında İran’’ın yaptığı büyük pazarlık teklifi hâlâ masada. Amerikalılar itibar etmeseler de büyük pazarlık ihtimali masada bulunuyor. Gerçi ‘Bütün seçenekler masada’ diyen Cheney’in seçeneği savaşsa da Nejad’ın ‘bir avuç akil adam’ dediği Amerikan yönetiminde diğer isimlerin seçeneği büyük pazarlık. Brzezinski ve Gates zaten İranla ilgili pazarlığın kitabını yazdılar. Kissinger de zaman zaman ve bilhassa Suriye ile pazarlık yapılmasını istiyor.
ABD’nin bihassa Irak konusunda siyasî olarak İran’la ve askerî olarak da Suriye ile masaya oturmaya ihtiyacı var. Zira Irak’taki siyasî kart İran’ın direniş kartı da büyük ölçüde Suriye’nin elinde. Bununla birlikte 2006 sonlarında Baker-Hamilton Raporunda dile getirilen bu iki ülkeyle masaya oturma formülü Bush tarafından reddedilmişti. Ancak bu seçeneği reddettiği için Bush son sıralarda büyük bir baskı ve eleştiri yağmuru altında tutuluyor. Bunlar arasında Baker ve Kissinger gibi Amerikan dış politikasının duayenleri var. Hatta İran’a karşı saldırı fikrine sıcak bakmayan Rice ve Gates gibi isimlerin de bu seçeneği destekledikleri söylenebilir. Bu pazarlık meselesinde ABD’nin en büyük çıkmazı, zayıf bir pozisyonda masaya oturma kaygısıdır. Halbuki tam da bu nedenden yani ABD’nin elindeki kartlar bittiğinden dolayı pazarlık masada bulunuyor.
ABD ağırdan aldıkça kaybediyor. Masaya oturması veya oturmaması pragmatik nedenlere de dayanıyor. Meselâ son ana kadar dolaylı da olsa aynı masayı paylaşacağı Suriye ve İran’ın davet edildiği Bağdat’ta yapılacak bölgesel toplantıya katılma konusunda çekimser davranıyordu. Son sıralarda ise geri adım atma ve çark etme anlamına gelecek bir manevrayla İran ve Suriye’nin yanında Bağdat toplantısına katılabileceğini açıkladı. Gerçi 2004 yılında Powell, Harrazi ile Şermü’s Şeyh de dolaylı da olsa biraraya gelmişlerdi. Amerikan basınına göre ABD’nin istinkafı petrol yasasının çıkmasına ayarlı bulunuyordu. Irak hükümeti yeni petrol yasa tasarısını hazırlayınca Amerikalılar da Bağdat toplantısına hazır hale gelmişlerdi (28 Şubat, 2007, The New York Times, U:S: Set to Join Iran and Syria in Talks on Iraq)!
***
Bu ne anlama geliyor ve faydası olacak mı? Bu masa seçeneğinin kuvvet bulması ve Bush yönetiminin geri adım atması anlamana geliyor. Guardian şu ifadelere yer verdi: “Son karar, Bush yönetiminin Irak politikasını destekleyen eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger ve James Baker’ın eleştirilerini arttırmalarını izliyor. Bu iki isim de, yönetime, İran’ın diplomatik tecridine son verilmesi çağrısı yapıyorlardı. Amerika’nın eski Bağdat büyükelçisi Zalmay Halilzad da, İran’la doğrudan görüşmelerden yanaydı.” Hatta İranlı yetkililerle Halilzad’ın görüşmesi kararlaştırılmış, ama daha sonra izahı yapılmadan rafa kaldırılmıştı. Böyle bir toplantının faydası olabilir mi? Öncelikli olarak bunun faydalı olabilmesi için bir bölge vizyonu ve inisiyatifi olması ve bilâhare ikinci kademede bunun bölge dışı ülkelerle paylaşılması ve tartışılması gerekirdi. Katılımcı ne kadar bol olursa başarı şansı o kadar düşecektir. Sürüncemede bırakılacak işler genellikle komisyona havale edilir.
02.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|