28 Şubat tartışmalarına baktığımda, neredeyse hiç kimsenin bu “postmodern darbe”ye sahip çıkmadığını görüyorum.
Peki, 10 yıl önce yaşananlar neydi?
Faili meçhul bir darbeyle mi karşı karşıyayız?
Hani, Uluslararası Adalet Divanı:
“1995’teki Srebrenitza katliamı soykırım, ama Sırbistan sorumlu değil” demesi gibi bir garabet.
Eski Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş’ın:
“Dış güçler darbe olmasını istiyordu” derken, Amerika’yı hedef gösterdi.
“Ben bunu daha sonra anladım” diyor.
Ve “Darbeyi Demirel, Karadayı ve ben önledim” dedi. (CNN Türk, Tarafsız Bölge)
Yine aynı Savaş, parti kapatma gerekçesi olarak, RP eski Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın sözlerini aktarırken, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mukadder Başeğmez’in, “O sözler mecazdı. Her liderin bir üslubu vardı” demesi kadar basit miydi?
Bu nasıl iştir ki; 28 Şubat’ın aktörleri bir bir itirafçı kesilirken, suçu da “Amerika”ya atmaktan geri durmuyor.
Ne demek 28 Şubat’ın faili, “bazı görevlileri yönlendiren Amerika”dır demek? Yanlış okumuyorsunuz, bu sözleri bir zamanlar adaletin temsilcisi olan biri söylüyor.
Yani, Başeğmez’in dediği gibi, gerçekten 28 Şubat “sarhoşluk hali” miydi?
*
10 yılında 28 Şubat tartışılıyor elbet... İtirafçılardan biri de Milli Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç...
Diyor ki:
“28 Şubat’ta alınan 18 karardan sadece biri uygulamada... O da 8 yıllık eğitim.”
“28 Şubat devam ediyor mu?” sorusuna:
“O günkü ortam haliyle sürüyor. Toplumun bir kesimi tarafından kuşkuyla izleniyor.”
Ve:
“28 Şubat’tan ders alınmıştır. Süreç devam ediyor.” (NTV, Neden adlı program, Can Dündar)
Peki, kim bu “toplumun bir kesimi?”
Kuşkuyla izlemek ne demek? Yani bu “kesim”in varlığını kabul etsek bile, bu insanlar hayatı boyunca kuşkuyla yaşayacak mı gerçekten? O halde psikolojik rahatsızlıktan sözedilebilir...
Ne yani, bir avuç kesimin korkuları dinsin diye, ikide bir “darbe” mi yapılmalı? Yani sırf bu kesim için Türkiye “darbe manyağı” mı olmalı, bunu mu anlamalıyız?
Kılınç’ın itirafları bununla sınırlı değil elbet. YAŞ kararlarıyla ordudan atılan subaylarla ilgili olarak “bu kişilerin birinci, ikinci ve üçüncü kademe komutanları tarafından uyarıldığını, ‘değişeceklerine’ dair söz aldıklarını... buna karşın, “irticaî(!) düşüncedeki subay ve astsubayların değişmediğini, ibadette ve dinî etkinliklerde aşırıya gittiklerini, eşlerinin tesettüre göre giyindikleri”ni öne sürerek “eşlerine söz geçiremiyorlar” ifadesini kullanıyor. (Flash TV)
Peki, nereden biliyorlar bunları? Kılınç Paşa gayet rahat, “Bizde oto/kontrol var, o bilgeler gelir” diyor.
Kılınç “Bizi ilgilendiren çağdışı şahıslar... Bir tarikat mensubu şeklinde kendini yoğun olarak dine vermiş, tesettür gibi, bunlar bize ters” diyerek bakış açısını da bir güzel ortaya koydu.
*
Toparlayalım.
Hasan Celal Güzel konuyu özetledi:
“28 Şubat darbedir. 12 Mart, 12 Eylül gibi değil, farklıdır. Ama darbedir. Erbakan hatalıydı. İftar ve Libya seyahati çok yanlıştı. Bunlar bahane edilmiştir. Kurt kuzuyu yemeye karar vermiştir. Evet, operasyon yapılmadı, ama tank yürümüştür. Muhtıra verildi. Hukuk müptezel hale getirilirken siyasallaşmıştır. Hukukun yüzkarası ve cuntadır. Batı Çalışma Grubu illegaldir.” “NTV, Neden”
Diyoruz ki:
28 Şubat “Postmodern bir darbe”dir. Bunu o günün kudretli generalleri bizzat söyledi.
Ancak bu süreç, hak ve özgürlüklerin üstüne örtülen kalın bir örtü ve sayıları milyonları bulan mağdurları ile hep hatırlanacak.
01.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|