Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Nur ve ateş arasında yüz yıl (9)



"Dehşetli lekedar"

1950'den kısa bir müddet önce, tek parti döneminin vicdan sahibi idareci ve bürokratlarına mektup yazan Bediüzzaman Said Nursî, "elli sene sonra parlak mazisini dehşetli lekedar, belki mahvedecek bir kısım nesl–i ati"nin eline, yolunu aydınlatmak için mânevî projektör vazifesi görecek nurlu hakikatleri vermek için çalıştıklarını söylüyor.

Ama ne yazık ki, Said Nursî'ye hakkıyla kulak verilmiyor.

Dahası, o nurlu hakikatleri ihtiva eden Risâle–i Nur eserleri bir kez daha (1948, Afyon) müsadere ediliyor; müellif ve talebeleri de hapse atılarak ağır cezada yeniden yargılanmaya başlıyor.

Bu, Eskişehir (1935) ve Denizli'den sonra (1944) gerçekleşen "Üçüncü Medrese–i Yusufiye" idi.

Gerçi, hapishanede de boş durulmuyor ve en azgın katiller bile terbiye edilerek, vatana, millete hayırlı bir unsur olarak yeniden kazanılıyordu.

Peki, ya dışarıdakiler... Ya "elli sene sonra" gelecek ve mazisini dehşetli lekedar ile bir kısmı kendini dahi mahvedecek olan istikbâl nesli için ne yapılıyordu?

Bugün, işte o nesil ile karşı karşıya bulunuyoruz. Mâzisine sırt çeviren, mukaddesatını çiğnemekten zevk alan, ahlâkî değerleri tarumar eden ve her türlü mikroplu illeti kapmaya hazır hale getirilen zavallı nesil...

* * *

İşte bakın bugünkü neslin (yüzde 80'inin) en acınacak haline...

Gafletinden ve irade zaafından istifade ile, sürüklenmiş oldukları bataklıkların içinde debelenip duruyor.

Her türlü ahlâk ve edep dışı yollara, suç teşkil eden hareketlere, davranışlara kolaylıkla sürüklenebiliyor.

Gasp çetesinden uyuşturucuya kadar, kapkaça, hırsızlığa, can, mal ve nâmus saldırısına kadar, örf ve kànun dışı çalışan menfî bütün örgütlere eleman veya malzeme olmaktan kurtulamıyor.

Bu vaziyette iken, gelişen teknolojiyi de aynı istikamette kullanıyor. Telefon, televizyon, kamera, bilgisayar, internet gibi bütün vasıtaları birer suç ve günah makinası şeklinde kullanıyor.

Özellikle interneti, bugün hemen her türlü günâh ve kebâirin, vurgun ve soygunun, gasp ve cinayetin, aldatma ve ihanetin, iş ve âile fâciasının, hasılı hemen her türlü felâket ve fecaatin en yaygın vasıtası olarak kullanabiliyor.

Acaba, ciddî tedbirler alınmadığı takdirde, dalâlet vadisinden yuvarlana yuvarlana giden böyle bir neslin hali ne olacak? Onları nasıl bir gelecek bekliyor?

Sorumluluk sahibi herkesin bu gidişatı düşünmesi gerekmez mi?

Alınan/alınacak mesafe

Şükürler olsun ki, yakıcı ateşlere mukabil, nesillere nur gösterenler de var.

Gösterilen nurlar sayesinde, şüphesiz ki iman ve hidayet dairesine de akın akın gelenler bulunuyor.

Fakat, doğruyu söylemek gerekirse, arada uçurumlar kadar fark var, yine de.

Öyle olmasaydı şayet, inanç, örf, an'ane ve ahlâk dışı nevzuhur modalar, yaşantılar, telâkkiler bu milletin evlâtları arasında bu derece yaygınlaşamazdı. Aniden ortaya çıkıp, baş döndürücü bir hızla yayılamaz ve bilhassa savurgan gençliği pençeleyip esir alamazdı.

Bundan da anlaşılıyor ki, henüz tahkiki sûrette bir "umumî iman inkışâfı" sağlanabilmiş değil.

Oysa, sıkıntı ve ıztırabı dindirecek olan nihaî hedef budur: Tahkiki sûrette, bir umumî iman inkişâfı.

Kur'ân şâkirtleri, bu istikamette hizmet sunmaya devam ediyor ve etmeli... Zira, alınacak daha çok büyük bir mesafe var.

(Devamı var)

"28 Şubat"ın aksi tesiri

Onuncu yıldönümü münasebetiyle, "28 Şubat hareketi" üzerinde farklı değerlendirmeler yapılıyor. Dünden bugüne, savunmaların hızı kesilirken, eleştirilerin dozu daha da yükselmiş görünüyor.

O dönemin vitrindeki aktörleri ise, darmadağınık ve paramparça olmuş durumdalar. 27 Mayıs ve 12 Eylül cuntacıları kadar olsun, yakınlıkları, müştereklikleri bulunmuyor.

Bununla beraber, "28 Şubat"ın henüz "bilinmeyen", yahut henüz "görünmeyen" bazı noktaları da bulunduğu anlaşılıyor. MGK'daki konuşmaların çoğu, zaten bilinemiyor; öğrenmeye daha çok zaman var.

Dolayısıyla, ortalığı objektif değerlendirmelerden ziyade, tarafgir değerlendirmeler kaplıyor.

Vakıa, meydanda o uğursuz günlerin sayısız mağdurları var, maduriyetleri var. Kezâ, o dönemin dayatmaları neticesi, siyasî, idarî, hukukî, sosyal ve ekonomik alanda birçok acılar, dramlar, krizler yaşandı.

Aciptir ki, kimse çıkıp da o dönemde yaşanan mağduriyetlerin faturasını yüklenmiyor. Bir taraf diğerini itham ederek "Bütün bunlar sizin yüzünüzden çıktı" demekle yetiniyor.

Bundan dolayı da, mağduriyetlerin asıl fâil ve müessir sebepleri üzerinde, umumî kabul görecek ciddî, sağlıklı ve objektif bir analiz yapılamıyor.

O halde, şimdilik biz de herhangi bir analiz yapma cihetine gitmiyoruz. Sadece, "sonuç–sebep" perspektifinden bakarak, "28 Şubat"ın sonuçlarından biri, meselâ siyasî sonucu üzerinde kısaca durmak istiyoruz.

* * *

Hemen herkesin kabul ettiği (en azından reddetmediği) bir realite var ki, o da şudur: "Eğer 28 Şubat süreci yaşanmasaydı, muhtemelen AKP diye bir parti ortaya çıkmayacak, çıksa bile açık ara önde bir iktidar partisi olamayacak ve Tayyip Erdoğan da bu partinin başkanı olarak yüzde 35 oy nisbetiyle başabakan olamayacaktı. Demek ki, bu süreç en fazla Erdoğan ve partisine yaradı."

Evet, AKP iktidarının "28 Şubat"ın bir siyasî meyvesi veya sonucu olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.

Bunun gerekçesini de şu şekilde sıralamak mümkün:

1) R. T. Erdoğan, henüz belediye başkanı iken, şiddetli bir haksızlıkla gadre uğradı. Onu hapse tıkayan 28 Şubat süreci ise, mağduriyetini daha da ziyadeleştirdi. Bu mağdur siyasî, o süreçten itibaren tabanda görülmedik bir destek ve teveccühe mazhar oldu. Daha hapiste iken, kuracakları yeni siyasî hareketin stratejisini belirledi. Zaten, gerekli taban ve altyapı şartları da hazır hale gelmiş durumdaydı.

2) "28 Şubat" mağduru olan Erdoğan'ın bizzat kendisi de, "28 Şubat gerginliği"ne yol açan, yahut sebep sayılan o radikal söylem ve üslûp tarzını büyük çapta değiştirmeye başladı. "Millî görüş gömleğini çıkardık" dedi. Dinî veya İslâmî bir parti olmadıklarını defalarca tekrarladı.

3) Hem "28 Şubat süreci"nin mağduru olan, hem bu süreçle hiç takışmamaya dikkat eden, hem de bu sürecin tetikleyicisi olarak addedilen siyasî üslûp ve davranışlardan uzak durmaya çalışan AKP lideri Erdoğan'ı destekleyen seçmen kitlesinin de gerekçesi farklıydı: Meselâ, kimi mağdur olduğu için ona taraftar olurken, kimi de eski tarzını terk ederek "28 Şubatçılar"la takışmadığı, yani o sürecin mantalitesiyle hesaplaşmaktan veya kavga etmekten kaçındığı için Erdoğan'ın partisine destek verdi.

Özet–1: Eski Erdoğan ve yakın arkadaşları, bir cihette "28 Şubat süreci"nin SEBEBİ sayılır iken, yeni Erdoğan'ın yeni siyasî oluşumu (AKP) ise, aynı sürecin bir NETİCESİ halini aldı.

Özet–2: Hiçbir gerekçe, 28 Şubat sürecinde yaşanan dehşetli kıyım ve yıkımları haklı kılamaz, mâzur veya mâsum gösteremez.

Özet–3: Parti kapatmaların çare olmadığı ve milletin hiçbir problemini halletmediği âyân–beyân ortada. Biri kapatılsa, aynı kulvarda bir başka parti kurulur. Demek ki, partiyi kapatmak yerine, burada da "suçun şahsiliği" prensibiyle hareket edilmesi gerektiği, iyice anlaşılmış olmalı.

01.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (8)

  (27.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (7)

  (26.02.2007) - Muhtelif konular

  (24.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (6)

  (23.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (5)

  (22.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (4)

  (21.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (3)

  (20.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (2)

  (19.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (1)

  (17.02.2007) - Mecelle yerine Avrupaî kanunlar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004