Ankara eski temsilcimiz ve yazarımız Cevher İlhan’a yaklaşık sekiz yıl önce Yeni Asya’da çıkan deprem yazıları sebebiyle verilen mahkûmiyet kararı için “Son olsun” temennîmizi dile getirdiğimiz yazımızı yayına verdiğimiz gün ikindi saatlerinde gazeteye Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığının üç yeni tebligatı ulaştı.
Üçünde de “Para cezası ödeme emri tebligatı” başlığının kullanıldığı birer sayfalık bu yazılarda, para cezası ödeme emrine neden olan suç “Basın Kanununa muhalefet etmek” olarak ifade edilirken şu ortak metne yer veriliyor:
“Yukarıda belirtilen suç dolayısı ile hakkınızda hazırlık soruşturması yapılmakta olup; sevk maddesinde belirtilen ve aşağıda miktarı gösterilen para cezasının asgarî haddini, soruşturma giderlerini bu ödeme emrinin tebliğinden itibaren 10 (on) gün içerisinde Başsavcılığımız Basın Bürosuna müracaat ederek ödediğiniz takdirde hakkınızda kamu dâvâsı açılmayarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı verileceği,
“On gün içerisinde ödemediğiniz takdirde ilgili mahkemeye kamu dâvâsı açılacağı, Türk Ceza Kanununun 75. maddesi hükümleri uyarınca tebliğ olunur. İmza ve sicil numarası.”
Üçü de aynı tarihi taşıyan tebligatlarda, “Ödenmesi gereken para cezası müfredatı” başlığı altında, gazetemize isnad edilen suçlar şöyle sıralanıyor:
* 22.01.2007 tarihli Yeni Asya Gazetesinin 1. sayfasında yayınlanan “Bu gençler eğitim sisteminin ürünü” başlıklı yazıda,
* 23.01.2007 tarihli Yeni Asya Gazetesinin 3. sayfasında yayınlanan “Gençlik nereye gidiyor?” başlıklı yazıda,
* 25.01.2007 tarihli Yeni Asya Gazetesinin 1 ve 4. sayfasında yayınlanan “Hayal: Pamuk akıllı olsun- Samast cinayeti kabul etti” başlıklı yazıda
5187 S.K.’nun 21/c maddesine muhalefet.
Suçlamaya dayanak gösterilen 5187 sayılı Basın Kanununun 21. maddesinin c fıkrasını açıp baktığımızda şu ifadelerle karşılaşıyoruz:
“On sekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar bir milyar liradan yirmi milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda iki milyar liradan, yaygın süreli yayınlarda on milyar liradan az olamaz.”
Bizden istenen para toplam 30 bin 12 YTL.
Peki, Savcılığın sıraladığı haberlerin, bu kanun maddesiyle uzaktan yakından bir alâkası var mı, olabilir mi? Eğer konu Samast’ın resmini basmaksa, bu resmi yayınlanması için basına dağıtan kişi İstanbul Valisi değil miydi? Böylece basın devlet eliyle “tuzağa” mı düşürüldü?
Mahkemelerin gereksiz dâvâlarla meşgul edilmesini önlemek için konulduğunu zannettiğimiz TCK 75’le düzenlenen “ön ödeme” sistemi, böyle uygulamalara mesned olabilir mi?
Olursa—ki bu örneklerde olduğu görülüyor—ve savcılar kendilerini hakim yerine koyarak peşin cezaya hükmetmeyi alışkanlık haline getirirlerse, bu işin sonu nerelere varır?
Peki, “Cezayı öde, yoksa dâvâ açarım” korkutmacasının hukuk mantığındaki yeri ne?
Umalım, bu ödeme emirleri bir zühul eseridir. Yoksa daha söyleyeceğimiz çok şey var...
01.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|