28 Şubat mağdurları listesinin ön sıralarında yer alan Hasan Celal Güzel, “28 Şubat evvelâ 1999 seçimlerinde tasfiye oldu. İllegal bir cunta örgütü olan BÇG ortadan kalktı. 2002 seçimlerinden sonra 28 Şubat ekibi tamamen tasfiye edildi. Fakat BÇG’nin zihniyet olarak kalıntıları devam etti” diyor (Star, 26.2.07).
MGK eski Genel Sekreteri E. Org. Tuncer Kılınç da 28 Şubat’ın hedefine ulaşamadığını ifade ile, “Aynı ideolojiden doğan bir parti bugün işbaşında” görüşünü seslendirirken, işin diğer bir boyutuna işaret ediyor (Star, 24.2.07).
MGK Genel Sekreterliğinde yıllarca hukuk müşaviri olarak görev yapan Mustafa Ağaoğlu ise, Kılınç’ı tamamlayan sözler söylüyor. Şu anki durumun 28 Şubat öncesinden daha tehlikeli olduğunu, zira irtica ile suçlananların hükümetten sonra Çankaya’yı da alma aşamasına geldiklerini belirtiyor (Aktüel, 22-28.2.07).
Her üç değerlendirmenin de ortak yanı, 28 Şubat’ın sona erdiği tesbitinde birleşmeleri. Ama gerekçeleri farklı. Güzel, konuyu askerî cenah açısından, Kılınç ve Ağaoğlu siyasî boyutuyla yorumluyor, ama aynı noktada buluşuyorlar.
Ağaoğlu’nun buna eklediği birşey daha var. Ona göre, 2003’te MGK’da yapılan değişiklikler sebebiyle, askerin artık bu kurul yoluyla yeni bir 28 Şubat yapması imkânsız hale geldi.
Bu yüzden, ona göre, 2007 seçiminde halkın iktidarı AKP’nin elinden almasından başka bir çare yok. Bu olursa, “Çankaya’daki adamlarıyla mücadele edilebilir.” Peki, hem Çankaya, hem hükümet AKP’de olursa? Bu ihtimali üç nokta ile boş bırakarak yorum yapmaktan kaçıyor “mason” danışman. Bu suskunluğun bir çaresizlik belirtisi mi, yoksa “başka planlar”ın işareti mi olduğu sualini muallakta bırakarak.
Bu sualin cevabı büyük ihtimalle birinci şık olmalı. Çünkü “başka planlar” derken ilk akla gelen şey, olsa olsa askerin bir defa daha doğrudan darbe yapıp yönetime el koyması olabilir. Ama Türkiye’nin de, dünyanın da geldiği yer, böyle bir ihtimalin varlığına, hattâ telâffuzuna dahi müsaade edecek gibi görünmüyor.
Bu demek değil ki, AKP için meydan tamamen boşalacak. Tam tersine, özellikle kendi hataları ve iç çelişkileri, önümüzdeki süreçte bu partiyi daha fazla zorlar hale gelecek. Dört senedir sabırla ertelenen talep ve beklentilerin karşılanması tazyikleri arttıkça ve AKP’nin işi yine zamana yaymaya yönelik politikaları devam ettikçe, yıpranma katsayısı da büyüyecek.
Ve sonuçta AKP, 28 Şubat’ın güdümlü ve kumandalı “silâhsız kuvvetler harekâtı” türünden bir zorlamayla değil, sivil toplumun gerçek iradesini yansıtan bir tepkiyle cezalandırılacak.
Umalım ki, AKP bugüne kadarki tavrını bundan sonra da sürdürmesi halinde karşılaşacağı bu âkıbeti şimdiden görüp kendisine çekidüzen versin; hiç değilse bu noktadan sonra cesur ve samimî adımlar atarak toplumu rahatlatsın.
Elbette ki, bu adımlar öyle göz boyamadan öte gitmeyen, palyatif ve makyaj niteliğindeki şeyler olmamalı. Tam tersine, sorunlara temelden neşter vuran ve köklü çözümler getiren yapısal reformlar olmalı. Ve anayasadan başlatılmalı.
Yargı başta olmak üzere birçok yerde hâlâ süren 28 Şubat izlerini silmenin başka yolu yok...
28.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|