Tarihin şahadetiyle sabittir ki, insanların en akıllı, en zekî, en ahlâklı, en dürüst, en masum ve günahsızları İlâhî mesajcılar, yani peygamberlerdir. Dolayısıyla onlar, Allah’ın varlık ve birliğine en büyük belgedirler.
Peygamberin doğruluğuna delil ise, mu’cizedir.
Mu’cize, Allah’ın izniyle, alışılmış tabiat kanunları dışında1 cereyan eden harisedir. Olağandışı olay meydana gelmeden önce peygamberin bildirdiği,2 doğrudan doğruya Allah’ın bir fiilî olup3 elçisinin dâvâsını fiilen tasdik4 ettiği; yani onun peygamber olarak görevlendirildiğini bildiren beşer üstü bir olaydır.
Bir devlet başkanının huzurunda, “Başkan beni şu işle görevlendirdi” diyen birinden doğru söylediğine dair delil istenildiğinde, Başkanın “Evet” demesi, o kişinin doğruluğunu tasdik etmesidir. Ayrıca başkanın âdet ve vaziyetini onun için değiştirmesi, “Evet” sözünden daha kesin ve sağlam bir şekilde, o elçinin dâvâsını doğrular.5 İşte mu’cize de, peygamberlerin kendilerinin Allah’ın elçileri olduklarını insanlara ispat edebilmeleri için Allah’ın onlar üzerinde gösterdiği beşer üstü hallerdir. Yâni, diğer insanların yapması imkânsız olan hayret verici işlerdir.
Bunun mantığı şudur: Peygamberler insandır. Fakat, Allah’ın elçileridir. Özel bir görev ile, Onun mesajlarını, diğer insanlara bildirirler. Onların doğru söylediklerinin anlaşılabilmesi için, belgeleri olması gerekir. İşte, doğruluklarına dair işâret, belge ve göstergeye mu’cize deniyor.
Mu’cizeyi, Allah’ın izniyle yalnız peygamberler gösterirler. Çünkü, Cenâb-ı Hak, tabiatta her şeyi bir kanuna, bir prensibe, bir düzene bağlamıştır. Zira, insanlar, asalarıyla (bastonlarıyla) işaret edip denizi yaramazlar, taştan su çıkaramazlar, ağır hastaları elleriyle sıvazlayıp tedâvi edemezler, elleriyle demiri hamur gibi yoğuramazlar, elbiseleriyle ateşe atıldıklarında yanmaktan kendilerini kurtaramazlar, hiçbir vasıta kullanmaksızın rüzgâra binip üç aylık yolu bir günde katedemezler, çok uzaklardaki tahtı ışınlayarak getiremezler, güneşi durduramazlar, ayı ikiye bölemezler, ağaçları yürütemezler, bir porsiyon yemekle 300 kişiyi doyuramazlar, bir sürâhi dolusu sudan 1500 kişiye su içiremezler.
Eğer bir insan bu mu’cizelerden birisini veya birkaçını gösteriyorsa o; bütün unsurları yaratan ve kudret, ilim gibi sıfatları sonsuz olan birisinin izniyle yapıyordur. Bütün peygamberler birer mu’cize göstemiştir. Öyle ise, onların söyledikleri doğrudur. Öyle ise, Allah vardır ve birdir.
Öte yandan, bir insan olarak Hz. Peygamberin (asm) dâvâsının tazeliğini koruyan prensipleri, sözleri, fiilleri, tavsiyeleri yanında bizzat şahsiyeti de mu’cizedir. Şahsiyeti, kendi peygamberliğine delil olduğu gibi, hem tevhîde, yâni, Yaratıcının varlık ve birliğine, hem diğer imân şartlarına asla çürütülemez bir belgedir. Bunun ispatlarından birisi, insan dimağından dökülmesi mümkün olmayan ve asırları tarayan sözleri, hem o çağın kalıp ve birikimine sığmayan harika tavrı, üstün ahlâkı ile fen ve sosyal ilimlere getirmiş olduğu fezlekeler, prensipler ve açılımlardır.
Peygamberler Allah’ın elçileridir, söyledikleri şeyler doğrudur. Öyle ise, kâinatın Sahibi Vahid’dir, Ehad’dir, Samed’dir...
Dipnotlar: 1- Lem’alar, 60-61.; 2- Şuâlar, 355; 3- İşârâtü’l-İ’câz, 314; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 121; 4- Asâ-yı Mûsâ, 98; Şuâlar, 99; 5- Mektûbat, 91.
01.03.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|