Değil üniversite okumayan, okuma-yazma bilmeyen birisi bile bilir: Madde, kendiliğinden harekete geçmez; mutlaka bir tahrik edeni vardır. Biraz ilim sahibi olan insan, maddenin öz, temel, esas, sabit, istikrarlı, devamlı olmadığını; dolayısıyla mükemmelliklerin ondan beklenemeyeceğini anlar.
Şu kesin ki, madde yarılmaya, erimeye, yırtılmaya müsait bir kabuk, köpük ve bir sûret olduğundan, onu ayakta tutan ruhtur.
Atomda, hücrede, hayat yoktur, duygu yoktur. Ölü bir hayvanda da hayat yoktur. Ne var ki, hayvan leşlerinden, cesedinden kurtçuklar, yâni hayat fışkırıyor. Maddede, yiyeceklerde akıl, şuûr, his ve duygu yoktur. İnsan bir yönüyle maddedir ve gıdaî maddelerle beslenmektedir. Gıgdaların hayat kaynağı olması bize şu soruyu sordurur: Öyle ise bu ruh, canlılık, şuûr ve akıl nereden geliyor?
Gözle görülüp elle tutulamayan ruhumuzun mahiyetini bilmezsek de, duyu ve duygu gibi âletlerle ve bedenimizin psiko-fizyolojik fonksiyon belirtilerinden hareketle özelliklerini ve varlığını kesin olarak biliyoruz.
Maddenin en küçük yapı taşı atom ve onun daha küçüğü elektron... Onun da küçüğü, yani boyu, 10-3 cm, yani 1 cm’nin milyarda birinin on binde biri. Fiziğe göre bundan daha küçük bir mesafe imkânsız. Ancak, mesafeleri daha da küçültüp, meselâ 10-13 ve bundan daha küçüğünün yokluğunu da hiçbir fizikçi iddiâ edemiyor. Buna göre, sıfır mesafeyle 10-13 cm arasında “Hilbert” ismiyle anılan ve maddenin sığmadığı bir boşluk var.
Maddenin sığmadığı, teleskop ve ondan da hassas cihazların görmediği bu küçük mesafe, fizik olarak değil, matematik olarak vardır. İşte bu mekân madde ötesi gayb âlemi olarak düşünülebilir. Ve burada da sayısız ruh çeşitleri yaratılmıştır.
İnsanların, meleklerin, cinlerin, şeytanların ve hayvanların dirilik kaynağı olan ruh, hayatın temeli ve sebebidir. Maddesiz cevher, manevî varlık, iradî ve gayr-ı iradî hareketlerin ve idrakin çıkış yeridir. Maddeyi şekillendirdiği halde, maddî mekânda yer işgal etmeyen, parçalanmayan, soyut bir varlık tanımı da vardır. Bedeni idare etmesi için ona özel, ayrı bir varlık olarak verilmiştir ruh. Allah’ın Hay (hayat) ismine şuurlu bir ayna, lâtif bir cevher yapılmıştır.1 Şayet kâninatta cereyan kanunlara, Ezelî Kudret haricî (müstakil, sınırları belli) bir vücut giydirseydi, bu ruh olurdu. Eğer ruhun şuuru başından indirilse, yine ölmez bir kanun olurdu.2
Mahiyetini tam olarak bilemediğimiz ama varlığı hemen hepimizce kesin olan rûhumuzun ve ona ait fonksiyonların, bedenimize hâkim olması ancak, sonsuz bir kudretten emir almakla mümkün olabilir. Dolayısıyla ruhumuz, Cenâb-ı Hakk’ı bildiren delillerdendir. Onu veren, Hayy-ı Kayyum olan Allah’tır.
Dipnotlar:
1- Barla Lâhikası, s. 141.; 2- Mektubat, s. 454.
23.02.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|