Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Darbeler orduyu yıpratıyor

* 28 Şubat döneminde parlamentonun aritmetiği değişti. Milletvekilleri parayla satın alındı denilebilir mi?

Bence bu değişikliklerdeki başrol para değil, korkuydu. Darbe olacak diye milletvekillerine büyük korku verdiler. Bunun yanında, milletvekilleri üstünde “darbe olursa kazanan takımda oynayalım” yaklaşımı da etkili oldu.

* Erbakan’ın başbakan olması sistemi çok mu rahatsız etmişti?

Erbakan’ın başbakan olması darbenin asıl sebebiydi. Müslüm Gündüz, Aczimendiler işin süsleyici unsurlarıydı.

* Erbakan’ın başbakan olması, başlı başına darbe sebebi dediniz. Asker Erbakan’dan cumhuriyeti mi korudu?

Cumhuriyeti koruma ve kollama Meclisin denetiminde olacak bir şey. Başbakanın tercihlerine göre olabilecek bir şey. Cumhuriyeti koruma ve kollama kararını askerler verirse, bunun adına demokrasi denilebilir mi? Askerler artık bunu anlasın...

* Türkiye’deki İslâmcı bir yönetim anlayışının hükümet olmasına uluslar arası sistem nasıl tepki gösterdi? Onlar da darbeye müdahil oldu denilebilir mi?

Amerika 28 Şubat’a yeşil ışık yaksaydı, ordu daha etkili bir darbe yapabilirdi. Bence askerimiz darbe düşüncesinde olduğu için, dış dünya, “bu olaydan ben nasıl bir menfaat sağlarım” diye düşünmüştür. Ordunun içini fıkırdatan, kaynatan, medyayı tesir altına alan, böyle bir işbirliğine sokan dış dünya değil.

* Siviller askerî darbeye karşı duramazlar mı?

Eskiden siviller askere karşı duramıyordu. Medyadan da destek bulamıyordu, şimdi destek bulabiliyor. Medyamız da akıllandı. Bence asıl mesele darbe yapan askerlerin yargılanmasıdır. Bence Çevik Bir yargılanmalıdır...

* Şimdi neden yargılamıyoruz?

Siyasetçiler ve siviller askerden korkuyorlar. “Evren yargılanmalı” diyen Sacit Kayasu’yu meslekten attı adamlar.

Prensip olarak yargılayabilirsiniz. Yunanistan albaylar cuntasını sıcağı sıcağına yargıladı. Biz bunu hiçbir zaman başaramadık.

* 28 Şubat hükümetinin başbakanı olan Erbakan’ın askerlerle bazı noktalarda birleştiğini iddia ediyorsunuz. Bu nokta nedir?

Askerin oluşturduğu ulusalcı bir grup var. Kemalistlerle milliyetçiler ulusalcı, antiemperyalizm çizgisinde birleşiyorlar. Bu da Erbakan’ın çizgisi oluyor. Sevr’i hortlatmayacağız diyorlar... Erbakan’ın tasfiye edilmesinin sebebi İslâmcı olması, yoksa askerlerle epey ortak yönleri var. Erdoğan bu çizgide buluşmuyor. Erdoğan, daha Batıcı, epey bir Amerikancı, ama örgütü, teşkilâtı ve milletvekillerinin çoğu öyle değil...

* Erbakan’ın anti İsrailci tutumu 28 Şubat’ta etkili olmuş olabilir mi?

O rol oynamış olabilir. Avrupa ve Amerika RP’nin kapatılmasına hiçbir zaman karşı çıkmadı. Bu komployu onların yaptığına inanmıyorum, ama sevindiler diyebilirim. Çevik Bir, Jissa’dan gitti ödül aldı. Yahudi lobisinden Çevik Bir’in ödül alması, bazı şeylere işaret ediyor olsa gerek. Şu anda da Tayyip Erdoğan’ın olmasa bile, tabanının antisemitizm yaptığını düşünüyorlar. Kamuoyunda desteği olan Türkiye’yi istikrara kavuşturmuş bir hükümeti de destekleme gereği duyuyorlar.

* 28 Şubat döneminin hükümeti olan Refah-yol hükümeti askere aldırmıyor muydu?

Erbakan çok nazik, medenî bir insandı. Erbakan’ın askerleri ikna etmesine imkân yoktu.

* Erbakan, istifa edip sine-i millete dönemez miydi?

Erbakan, istifa etmeden seçim kararı çıkarıp, ondan sonra hükümet kurma görevini Tansu Çiller’e vermesi gerekiyordu. Seçim kararı almış bir Meclisten, hükümeti geri almak zor olacaktı. Ancak Erbakan’ın istifasını Demirel kaptı, hükümet kurma görevini de Çiller’e vermedi. Asıl oyun ondan sonra başladı.

* ‘Dönemin Başbakan’ı Erbakan için İslâm’ı kullandı’ diyorsunuz...

Erbakan resmen din istismarcılığı yaptı. Kendisine biat alıyordu. Dinen kendine yemin ediliyordu. Öyle silâh ve bayrak üstüne yemin edilmiyordu elbet, ancak “Ulu’l emr” olarak dinî nosyonların üzerine biat alıyordu.

* Peki siz biat ettiniz mi?

Bana böyle bir şey teklif dahi edilemedi. Erbakan’a itaat edilmediği takdirde cehenneme gidileceği ima ediliyordu. Ben bunu yanlış buluyorum, din siyasete alet edilmemeli.

* ‘28 Şubat’ın gelişinde Erbakan’ın katkıları oldu’ demek mi istiyorsunuz?

Ben bunu demek istemem. Ben ne gibi hatalar yapılırsa yapılsın darbe olmaması gerektiğini, siyasetçileri halkın tasfiye etmesi gerektiğine inanıyorum. Erbakan, başbakan olarak devam etseydi hiçbir şey olmazdı. Erbakan’ın kısa süreli iktidarında, ekonomik açıdan ülke menfaati açısından adımlar attığını düşünüyorum. Ne olacak ki, beklenirdi, bir sene sonra Tansu Çiller gelirdi. Ama askerler kendi kafalarında korkularından bir plan kurdular, yok efendim, “RP 2005 planı” diye şeyler açıklandı. 28 Şubat’ı Erbakan’ın kabahati olarak görmem... Herkes kusurludur, Deniz Baykal’ın da ve Erdoğan’ın da kusurları var. Asker, hakem makem değil, bunu anlatmaya çalışıyorum.

* Devletin bazı yetkilileri tarafından güvenilmez bulunan Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı olması Türkiye’de nasıl bir hava oluşturur?

Erdoğan’a karşıt propaganda erken başlatıldığı için, tavsadı. Korku kalmadı. İş âlemi “Erdoğan cumhurbaşkanı olmasın” diye tavsiye ediyor. Ancak Erdoğan olursa da, hiçbir zaman karşı çıkmayacaklar. Bu kadar zaman başbakanlık yapmış birinin cumhurbaşkanı olmasının ne gibi mahsuru olabilir. İş âlemi de, medya da böyle düşünüyor. Erdoğan’ın beş yıllık icraatını takip ederek daha yakından tanıdılar.

* Askerin siyasete müdahale etmesi, aslında orduyu yıpratıyor değil mi?

TSK çok önemli bir kurumdur. Ülkemizin birlik beraberlik ve bekâsının teminatıdır. Bu müdahaleler orduyu yıprattığı için, biz bunları istemiyoruz. Onlar müdahale ettiklerinde, bir kesimin tarafında, bir kesimin karşısında oluyorlar. 12 Eylül’de, Evren’in şahsında insanlar askere kızdılar. TSK’yı tartışmaların içine çekmemek gerekir. TSK siyasî iktidarın emrinde, ülkemizin esenliği için görevini yerine getirmelidir. Benim görüşlerim bundan ibaret...

* Türkiye darbe mantığını nasıl aşar?

Vatandaşa ve askere demokrasi sevgisi aşılanmalı, bu korkulardan ve gerginliklerden kurtulmalı. Bunu besleyen manşetler atılmamalı, sivillerimiz “Kurtar bizi paşam” diye bağırmamalı, bence askeri kışkırtan, muhalefet görevini CHP’ye değil, askere yaptırmak isteyen iç kamuoyu var.

Babam da darbe mağduru

* Öğrenciyken 27 Mayıs’tan sonra ilân edilen sözde “hürriyet ve anayasa bayramı” kutlamalarına katılmıyor muşsunuz...

Benim babam Muammer Çavuşoğlu, Demokrat Parti milletvekili olarak hapse düştüğü için, çok bilinçlendik. Demokrasi iyidir, darbeler ülkeyi ikiye böler. Kardeşi kardeşe, sevgiliyi sevgiliye, komşuyu komşuya düşürür. Biz aynı şeyleri yaşadık. Siyasetle alâkası olmayan bazı insanların bize sahip çıkması, bende şükran hisleri uyandırdı ve elime güç geçerse, belli mevkilere gelirsem, onların haklarını savunmak için kendi kendime söz verdim. Mağdurdan yana olmak güçtür, ama insana itibar getirir, vicdanını da rahatlatır.

28 Şubat ve PKK

* 28 Şubat darbesinin arkasında, PKK ile devletin bazı yetkililerinin ilişkilerini örtmek gibi bir amaç olduğu söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz?

Bu da bir faktördür muhakkak. Zaten Apo da bunu itiraf etti; “Subaylar benimle gelip görüşüyordu” dedi. Sonra hapishanede, PKK önderleriyle görüşmeleri oldu. Biz bunun ne tip bir görüşme olduğunu bilmiyoruz. Bunu belli bir uzlaşma çerçevesinde halletmek olabilir, bir gizli amaç güdülüyor olabilir.

Son şahitlerden Abdülkadir Kayır

Sıla-yı rahim maksatlı gittiğim Adıyaman’da, Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin “Seni talebeliğime kabul ettim” dediği, Adıyamanlı Abdülkadir Kayır Ağabey ile kendisi gibi mütevazî evinde hasbihâl ettik. Belden aşağısı tutmayan Abdülkadir ağabey, Allah razı olsun, bizi kırmadı ve o yılları şimdi yaşıyormuş gibi, Üstadla olan hatıralarını bizlere anlattı. Evinden ayrılmadan önce unutamayacağımız Risâle-i Nur sohbetiyle gönlümüzü doyuran Abdülkadir Ağabeyi, sadece Adıyaman’daki Risâle-i Nur talebeleri tanıyor. Biz de, onu herkes, bilhassa diğer Risâle-i Nur okuyucuları da tanısın istedik. Buyurun, onun dilinden Üstadı ve Risâle-i Nur hizmetlerini dinleyelim.

* Tarihçe-i hayatınızı kısaca öğrenebilir miyiz?

1924, Adıyaman doğumluyum. Adıyaman ve çevre illerde medrese eğitimi gördüm. 1950’li yıllarda Adıyaman Müftülüğü’nde görev yaptım. Risâle-i Nurlarla alâkadar olduğum için 1957 yılında mahkeme kararıyla görevimden alındım. O günden bu yana Risâle-i Nur’la meşgul olmaktayım.

* Risâle-i Nur’u ve Üstadı kimin vasıtasıyla tanıdınız?

O yıllarda (1952) Gençlik Rehberi mahkemeleri oluyordu. Sebilürreşad mecmuası Adıyaman’a geliyordu, biz bu mecmuâ sayesinde Üstadın mahkemede geçen konuşmalarını okuyorduk. Bu şekilde Risâleleri ve Üstadı sevdik ve (Risâleleri) öğrendik. O yıllarda Sebilürreşad mecmuası sayesinde benim gibi bir çok kişi Risâle-i Nurlarla tanıştı.

* Üstad ile görüştüğünüzde, aranızda ne gibi konuşmalar geçti, hatıralarınızdan bize biraz bahseder misiniz?

Üstad ve Risâle-i Nur’u Sebilürreşad’dan tanıdıktan sonra, görmek istedim. 1952 yılında Emirdağ’a gittim. Oralarda o zamanlar, hükümet yetkilileri, polis ve jandarma tarafından çok sıkı tedbir alınıyordu. Üstadı görmeye ve konuşmaya muvaffak olamadım. İkinci defa, 1955 yılları olsa gerek, Isparta’da Üstad’ı ziyaret ettim elhamdülillah. Üstad Hazretleri iltifat buyurdular bize…

Benle beraber başka yerlerden de onu sevenler gelmişti. Ben daha önce Üstad’a tebrik mahiyetli mektuplar göndermiştim. İsimlerimizi sorduğunda, bana “Abdulkadir sen misin?” demişti. “Evet” dedim, başımı sıvazladı ve “Seni Risâle-i Nur talebeliğine kabul ettim” dedi. Elhamdülillah buna nâil oldum ve duâsını aldım. Böylece ayak üstü de olsa Üstad’ı gördüm ve konuştum.

Oradan ayrıldıktan sonra Risâleleri Adıyaman’a getirmek istedim, tabiî ben o zamanlar matbû Risâleler çıkmadığı için el yazması Risâleleri Adıyaman’a getirmiştim.

* El yazması Risâle-i Nurları kim ya da kimler neşrediyordu?

İstanbul’da Ahmet Aytimur Ağabey ve şimdilerde Almanya’da yaşayan Muhsin Alev Ağabey vardı; bunlar Risâle-i Nurların neşri ile uğraşıyorlardı. Ben, onlardan bir bavul dolusu Risâle-i Nur aldım ve Adıyaman’a getirdim.

Adıyaman’a geldikten sonra Risâle-i Nurları buradaki arkadaşlarımla yaymaya çalıştım. Aradan yedi sene geçti, tekrar Üstad’ı görmek için üç arkadaş (Dursun Kutlu Ağabey, M. Emin Akbaş Ağabey, Hacı Bektaş Ağabey) ve kardeşimle beraber Isparta’ya, Üstad’ın kaldığı eve gittik.

O zamanlar Üstad hasta yatıyordu. Ellerini yorganın üstüne koymuştu. Uyandığında elini öptük. Bizlere duâ etti. Daha sonra oradan ayrıldık. Bu şekilde Üstad’ı iki defa ziyaret etme şerefine nâil oldum.

Tabiî Üstadı, öyle ayak üstü görmekle, sadece aylarca, yıllarca hizmetinde bulunarak anlayamaz, kim olduğunu bilemeyiz. Bunun için Nur Risâlelerini baştan sona tekrar tekrar okumak gerekir.

Teşbihte hata olmasın, nasıl ki Kur’ân-ı nâtık olan Resûlullah’ı (asm) tarif için Kur’ân’ı okumak gerekiyor; Üstad’ı tarif edip anlamak için de Risâle-i Nur Külliyatını okumak gerekiyor.

İşte Üstad’la bu şekilde hatıralarım oldu. Ben de bu görüşmelerden sonra, bendeki el yazması Risâleleri buradaki diğer kardeşlerime dağıttım. Elhamdülillah Adıyaman’da yayılmasına vesile oldum. Benim çalışmamla beraber, Adıyaman’a atanan müfettiş Ahmet Satılmışoğlu diye bir kardeşimiz Risâle-i Nurların yayılması için çok uğraştı. Millî Eğitim müfettişiydi. Allah razı olsun, kendisi çok faaldi bu hizmette. O, Dursun Kutlu Ağabeyin hibe ettiği evin bir odasında Risâleleri okuyor, bizler de dinliyorduk.

* O yıllarda Risâle-i Nur’a bakış nasıldı? Nelerle karşı karşıya kaldınız, size yardım eden oldu mu?

Ben müftülükte çalışıyordum. Ulu Camii’nde Risâleleri okurdum, haberi olanlar gelir dinlerdi. Risâle-i Nur’u ilk olarak camide okumaya başlamıştım. Dışarıdan sesimi duyanlar, derse iştirak ediyorlardı. Daha sonra Mahmut Allahverdi Ağabey ve Dursun Kutlu Ağabey sayesinde yaptığımız medresede Risâle-i Nurları okuyorduk.

Adıyaman halkı Risâleleri çok sevdi, himmetini eksik etmedi Risâle-i Nur’a. Ama neticede hükümet yetkililerinin gözü hep üzerimizdeydi. Kaç kez diğer kardeşlerimizle beraber tevkif edildik. Ben Risâle-i Nur’la meşgul oldum diye görevimden oldum. Diğer kardeşlerim (Dursun Kutlu, Mahmut Allahverdi, M. Emin Akbaş, müfettiş Ahmet Satılmışoğlu) bir defasında jandarma tarafından toplu olarak tutuklandılar. İnkılâp yılları olduğu için bir hafta boyunca nezarette kaldılar.

Ama o günlerden bu günlere bakıyorum elhamdülillah çok şey değişti. Risâleler her yerde okunuyor, neşrediliyor. İmkânlar çok olduğundan Risâle-i Nur’u okumak adına dershaneler, vakıflar, dernekler kurulabiliyor. Lâkin bizim zamanımızda buna müsaade yoktu, çok sıkı tutuluyordu. Risâleleri okuduğumuz dershanenin penceresi muhakkak bir polis tarafından dinlenilirdi. Devamlı takip ediliriz, evlerimiz aranırdı.

Ben işimden oldum diye Risâlelerle daha fazla meşgul olmak ve diğer ağabeylerle hizmet yapmak için Adana’ya, Abdullah Yeğin Ağabeyin yanına gittim. Biz onunla daha önce de tanışıyorduk.

Daha sonra Urfa’ya geçtik. Orada Hulusi Ağabeyler hizmet ediyordu. Aralarına sonradan Abdulkadir Badıllı Ağabey katıldı. Oradan da Adıyaman’a geçtik. Ben Hulusi Ağabeyle orada tanıştım. Adıyaman’da asıl Risâle-i Nur hizmetine vesile olan oydu. Kendisi Elazığlı’ydı. Biz onun yanına gider, ders alırdık. Adıyaman’a senede 2-3 kez gelirdi. Hulusi Ağabeyin Adıyaman’a hizmeti çoktu. Hatta Üstad ile son görüşmemizde, Üstad “Burası uzak, icab ederse Hulusi sizle ilgilensin” demişti. Yani, Risâle-i Nur’u bu bölgelere tanıtmak, tam anlamıyla Hulusi ağabeyin işi ve himmetiydi. Allah ondan daima razı olsun.

* Risâle-i Nur talebelerine neler tavsiye edersiniz?

Risâle-i Nur’u sık sık okusunlar, onu benimsesinler.

Okumakla beraber onu yaşayarak, ihlâsla sımsıkı sarılarak sahip çıkmaları gerekiyor. Risâle-i Nur’un düsturlarından olan;

“Der tarîk-ı aczmendî lâzım âmed çâr u çîz:

Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz”i rehber edinmek gerekiyor.

Yani Risâle-i Nur’u şevkle okumak gerekiyor. Risâle-i Nur’da dostluğu, talebeliği, kardeşliği Üstad tarif etmiştir. Onun tarif ettiği şekilde olursa; dostsan kardeş, kardeşsen talebe olursun. Temennîm ve duâm: Allah, Risâle-i Nur talebelerini Risâle-i Nur’dan ve hizmetinden ayırmasın... Âmin.

Ali KARABİBER

02.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (01.03.2007) - Hiçbir darbe başarılı olamadı

  (28.02.2007) - Mehmet Altan: Darbecileri hayat ayıkladı

  (25.02.2007) - İçeceğimiz suyla araba yıkıyoruz

  (24.02.2007) - İklim değişiklikleri ile birçok medeniyet tarihe karıştı

  (20.02.2007) - Düşünce suç haline getiriliyor

  (19.02.2007) - "Devlet vatandaşından korkuyor"

  (18.02.2007) - Şifalı bitkiler kitabından Bioder markasına

  (16.02.2007) - Meslekî eğitimde büyük bir dram yaşanıyor

  (15.02.2007) - "Her bir mesleğin piri bir peygamber"

  (12.02.2007) - Devlet, “benim psikopatım iyidir” dedi

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004