Uzun zamanlar üzerinde yoğunlaşılmış olmasına rağmen hürriyet ve cumhuriyet konusu tam olarak çözülmüş gözükmüyor. Cumhuriyet, cumhurun yönetimde ve kendi geleceğinde söz sahibi olduğu rejimin adıysa, cumhurun başında olanlar, bu topluluğun değer yargılarını yönetime taşımakla ve kamu oyunun genel eğilimlerini idareye yansıtmakla yükümlü olmalıdırlar. Bu noktada idarecinin kendi inançları, inandığı değer yargıları ve zevkleri bir tarafa bırakılmalıdır. Temsil makamında olanlar, temsil konumlarında şahıslarını değil, temsil ettikleri topluluğun değer yargılarını yansıtmalıdırlar. Bu her şeyden önce sağlam bir demokrasi kültürünün gelişebilmesi için elzemdir.
Toplumun genel eğilimlerinin idareye yansıtılması problemine ise seçim formülü bulunmuştur. Bu formülün uygulamada olan şekli beğenilebilir ya da beğenilmeyebilir. Ancak, yine demokratik kurallar çerçevesinde değişimi yolunda gayret gösterilirken yürürlükte olduğu sürece herkesi bağlamalı ve sonuçları saygı ile karşılanmalıdır.
Bütün bunlar ve demokrasi ile ilgili sıralanabilecek pek çok şey aslında herkesçe bilinmekte, ancak uygulama alanına gelindiğinde oyun bozanlıklar başlamakta ve buna türlü bahaneler uydurulmaktadır. Bu durumda adı cumhuriyet olan baskı rejimleri uygulanmaktadır. Toplumun değerlerinden çok, belirli konumları ele geçirmiş fertlerin ve çeşitli zümrelerin diktatörlüğü cumhuriyet adı altında yürütülmektedir.
Memleketimizde yürürlükte olan kanunlar çerçevesinde ve temsilî sistem içinde, meşrû yoldan iktidara gelmiş bir Meclisin millet vekillerinin çoğunun eşi tesettürlü ise bu hal milletin iradesini de yansıtmaktadır. Bu vekiller daha önce tesettür içinde olmayan eşlerini sonradan tesettüre sokmadıklarına ve millet de bu halleri ile onlara teveccüh gösterdiğine göre, bu durum milletin tercihidir. Üstelik bu parti tesettür diye bir problemin varlığını kabul ediyor ve bunu çözeceğine söz veriyor, bu şartlarda milletin reyini alıyorsa cumhurun da tesettürü bir problem olarak gördüğünü ve çözülmesini istediğini teorik olarak kabul etmek zorundayız. Bu parti de böyle bir söz vermediğini söyleyerek kurtuluş arayışı içine girmemeli ve hürriyete tahammülü olmayanları daha güçlü hale getirmemelidir. Kabullenemeyebiliriz, bize çok ters gelebilir, ama demokrasiyi gerçekten istiyorsak ve cumhurun söz sahibi olmasına taraftarsak gereğini yerine getirmek zorundayız. Merhum Adnan Menderes gibi “Bu millet isterse şeriatı da getiririz” diyebilecek ölçüde millet iradesine saygı ve itaat olmadıkça cumhuriyetten ve bu şekilde yönetilen bir milletin başı olmaktan bahsetmek mümkün olmasa gerektir.
Milletimizin genel kültür mozaiğini teşkil eden unsurlar içinde manevî ve dinî değerler çok önemli bir yer tutmaktadır. Bayrağımızı teşkil eden kırmızı renk hürriyet, namus, iffet, şeref gibi değerler uğruna akıtılmış kanı sembolize etmektedir. Bu durum söz konusu olduğunda herkesin zihninde çağrışan isimler ise Nene Hatun’lar, Sütçü İmam’lar, yani namusu ve manevî değerleri için hayatını ortaya koyabilmiş insanlardır. Onların kanıyla sulanmış bir bayrağı, cumhuriyetin sekseninci yılı kutlamaları çerçevesinde yapılan bir defilede uygunsuz bir biçimde kullanmak bayrağa ve bu vatan topraklarını kanları ile sulamış şehitlerimize en büyük saygısızlıktır. Milletin iradesinin tecelli yeri Mecliste sergilenen bu manzara yozlaşmanın ve soysuzlaşmanın da boyutunu gözler önüne seriyor olmalıdır. Milletin asıl değerlerinin ayaklar altına alındığı ve peştamala çevrildiği bir dönemde iffet ve namusun sembolü tesettürle uğraşan başımızdaki başlara Allah akıl ihsan etsin ve bir an evvel uyanmayı nasip etsin.
Şunu artık anlamamız gerekiyor: Farklı düşüncede, farklı kültürel yapılarda, farklı felsefeleri olan insanlar olarak bir arada ve huzur içinde yaşamamızın tek yolu herkesin demokrasiyi samîmî olarak yaşatmaya çalışmasıdır. Şahsî değerlerini veya mensubu olduğu grubun değerlerini dayatmak yerine, milletin genel iradesine boyun eğmesidir. Bunu neden yapamadığımızı, neden aziz milletimizin hep problemlerle yüz yüze bırakıldığını anlamak mümkün değil. Artık başbakanın kızını yurt dışında okutmak zorunda kaldığı ve insanların kendi öz vatanında hanümansız bir serseri olduğu bir ülke olma utancından kurtulalım.
Tesettürlü-tesettürsüz, Alevi-Sünnî, Türk-Kürt hep birlikte el ele şu azametli ve bahtsız memleketin eski ihtişamını kazanmasına ve bahtının açılmasına çalışalım. Artık ortak bir zeminde ve sadece memleketin meselelerine çözüm bulma arayışı içinde kavgaları bir tarafa bırakmalıyız. Artık memleketimizin bahtının açılması ve eski azametini yakalamasının yollarını aramalıyız.
05.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|