12 Eylül 1980'de meşrû hükümeti devirerek ülke idaresine el koyan Evren Paşa, 90 yaşına girdiği şu günlerde değme demokratlara taş çıkartacak açıklamalarla gündemi bir kez daha işgal etti.
Bugün çıkıp "Türkiye, eyâletler bazında 8 bölgeye ayrılsın, seçim barajı düşürülsün, Kürt partisi de Meclis'e girsin..." diyen Evren Paşa, 1982'deki referandumla tek aday olarak kendini yüzde 90 oyla Cumhurbaşkanı seçtirdi.
Aslında devrimciyken, sözde, yani göstermelik sûrette demokrat olmuştu.
Evet, demokratlığı göstermelik idi. Zira, 1983'te yapılan genel seçimlere de istemediği partileri sokturmadı. İpe un sererek onları devre dışı bıraktı.
Derken, gün geldi ve Kenan Evren'in Cumhurbaşkanlığı müddeti de sona erdi.
Bu sûretle tekaüt olduktan sonra, ihtilâlcilik söyleminden yavaş yavaş uzaklaşarak demokratlığa meyletmeye başladı.
Evren Paşa, sözde de olsa demokratlaştıkça, vaktiyle arkasına almış olduğu o yüzde 90'lık halk desteğini de peyderpey kaybetti.
Tam 90 yaşına varıp şaşırtıcı açıklamalar yaptığında. Bu kez neredeyse halkın yüzde 90'ını karşısında buluverdi.
Yanında olan, yahut yeni düşüncesine destek verenler ise, şimdilik ancak yüzde 10 kadar görünüyor. Aynen, 1982'de kendisini reddeden yüzde 10'luk oran kadar.
Bu oran, zamanla değişebilir. Tıpkı, yüzde 90'lık oranın zamanla değişmesi gibi...
Nereden, nereye...
Benim ülkemin güzel insanları, 25 yıllık aradan sonra adeta tersyüz hale gelmiş gibi.
Bu zaman zarfında, Evren'in yanında yer alan yüzde 90'lık kitle, şimdi ise onun tam karşısında cephe almış durumda. Yani yüzde 90'la yüzde 10'luk oran adeta yer değiştirmiş gibi.
25 yıl önceki destekçilerin en büyük bir sıkıntısı da şudur: Meselâ, diyorlar ki: "Bizim büyük kurtarıcı diyerek, adeta 'Evrenselleştirdiğimiz' adam bu mu? Nasıl oldu da ona bu derece aldandık. Yazıklar olsun yani!"
Her şey bir yana, siyasî hemen hiçbir ağırlığı olmayan Evren Paşanın son çıkışları, birçok siyasî partinin söz ve söylemlerinden daha çok ses getirdi.
Üstelik, aleyhinde soruşturma açıldı. Bakalım, hiçbir neticeye bağlanamayacağı tahmin edilen bu süreç nasıl işleyecek, nasıl bir seyir takip edecek...
Nurs'taki külliye
Nurs köyünde yapılmakta olan "Bediüzzaman Külliyesi"nin inşaatı, bahar mevsiminin başlamasıyla birlikte, kaldığı yerden devam edecek.
İmar ve inşa hizmetinin her safhasıyla alâkadar olan Hikmet Okur'dan aldığımız bilgiye göre, şayet yeterli imkân ve destek sağlanabilirse, üç katlı külliyenin bu yılın sonlarına doğru hizmete açılması da mümkün olacak.
Yeni Asya camiası, kendi öz malı gibi sahiplenmiş olduğu Nurs'taki Bediüzzaman Külliyesi'ne imkânları nisbetinde yardımcı oldu; maddî–mânevî destek verdi.
Bunu tebrik ve takdirle karşılayan Hikmet Okur ve Nurs'taki Nur Üstad'ın diğer akrabaları, siz kardeşlerine bol bol duâlar ediyor: "Yeni Asya bize sahip çıktı, her bakımdan destek verdi; Cenâb–ı Hak, sizlerden ebeden râzı olsun" diyerek, sizlere bizim vasıtamızla da müstecap duâlarını bildiriyorlar.
Bu vesileyle, Hikmet Okur Ağabeyimizin cep telefon numarasının değişmiş olduğunu da hatırlatmış olalım. Eskisi iptal oldu, yeni telefonları ise şöyledir:
(0532) 593 07 97
(0505) 950 00 62
GÜNÜN TARİHİ 05 Mart 1920
Yeşilay'ın kuruluş günleri
Yeşilay Cemiyeti'nin (Hilâl-i Ahdar) kuruluşu.
Ülke genelinde alkollü içki ve uyuşturucu madde kullanılmasına karşı gelen hamiyet sahipleri, 5 Mart 1920 tarihinde bir toplantı yaparak Yeşilay Cemiyetini kurdu.
Fahri başkanlığına Şeyhülislâm Haydarizâde İbrahim Efendinin getirildiği bu hayırlı cemiyetin kuruluş çalışmaları esnasında, Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye âzâsı Bediüzzaman Said Nursî'nin de aktif şekilde yer aldığı, o günlerin resmî belge ve cemiyet tutanaklarından açıkça anlaşılmaktadır.
* * *
İstanbul'da Yeşilay Cemiyetinin kurulduğu esnada, başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin yarıdan fazlası işgal ve istilâcı kuvvetlerin tehdidi altındaydı.
İşgalcilerin fiilî işgal hareketinin yanında bir de şöyle bir planları vardı: Kendilerine karşı koyacak dinamik Müslüman nüfusu gevşetip pasivize etmek için, onları alkol ve sair zararlı içeceklere alıştırmak, zamanla da bağımlı hale getirerek, millî direnişin kuvvetini kırmak.
İşte, bu düşünce ve planın gereği olarak, Avrupa'nın muhtelif merkezlerinden gemiler dolusu alkollü bira getirtilerek, İstanbul ve Anadolu sahillerinden halka, bilhassa gençlere bedava dağıtılıyordu.
Yeşilay kurulduktan on gün sonra, İstanbul'da kanlı işgal hareketi yaşandı. Şehzadebaşı karakolu basıldı, askerler şehit edildi, haberleşme hürriyeti kaldırıldı, parlamento basılarak işgal edildi, hükümet adeta esir bir duruma düşürüldü.
Bu sebeple, İstanbul'da başarılı olamayan Yeşilay, mebusların Ankara'ya gitmesiyle, burada daha tesirli hizmetlerde bulunmaya başladı.
Meselâ, Millet Meclis'inde 14 Eylül 1920'de kabul edilen bir kànunla, içki ve bilumum sarhoşluk veren maddelerin yurt genelinde kullanılması yasaklanmış oldu.
NOT: Bu kànunun Meclis'te müzakere edilmesi esnasında, M. Kemal ile teklif sahibi Ali Şükrü Bey arasında şiddetli münakaşalar yaşandı.
05.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|