Bir arkadaş grubunda, herkes kendi soyu ve aslı hakkında bilgiler veriyordu. Unsuriyetçilik düşüncesinden çok uzak olan bu arkadaşlarımızın sohbetinin bir yerinde ben de “Ben peygamber soyundan gelmekteyim” demiştim. Herkes pür dikkat bana bakmaya başlamıştı. Bazıları “maşallah” diyerek tebrik edercesine ve gıbta ile hayretlerini dile getirmeye başlamıştı bile. Herhalde onlar da peygamber soyundan gelmiş bir insan olmak istemekteydiler. Ancak benim için de, onlar için de soy-soptan ziyade insanın gerçek bir insan olması daha önemliydi.
Bizler soy-sop delisi insanlar değildik. İnsanların soyunu seçmede bir fonksiyonları olmadığını gayet iyi bilmekteydik. Yaratıcımızın iradesinin bir sonucu olarak bizler bir toplumun içinden gelmişsek, bununla iftihar edip gururlanma hakkımız bulunmamaktaydı.
Ama yine de kendimizi, soyumuzu, sopumuzu tanımamızda fayda vardır. Ama şeytanların oyununa gelmeden, kuru gururlanma içine girmeden ve fitne-fesada sebep olacak yaklaşımlardan uzak kalarak bu ihtiyacımızı gidermeliydik. En azından nereden gelip nereye gittiğimizi bilmemiz gerekirdi. En azından maymunun, kurdun, kuşun soyundan gelmediğimizi iyi bilmemiz gerekirdi. O zaman ceddim hakkında bir şeyler söylemekte bir beis yoktur herhalde.
Şaka yaptığımı sanmayın. Benimkinin de ırkçılık denilen illetle ilgili bir şey olduğunu düşünmeyin. Söylediklerimde yalan da yok hılâf da yok. Gerçekten benim soyum bir Peygambere dayanıyordu. Ben Kâinat Hâlıkının en çok sevdiği insanlardan birinin soyundan gelmekteydim. Ne kadar iftihar etsem, ne kadar sevinsem azdı. Benim ceddim insanları her zaman doğru yola çağırmış, şeytanların şerrinden insanları uzaklaştırmak için gayret etmiştir.
Bir kısım insanların soyu-sopu ile öğündüğü, ırkları için diğer bütün insanlara düşman kesildiği, kendi ırkından gelenleri dünyaya bedel gösterdiği bir zamanda bir peygambere soy bağı ile bağlanmak gerçekten güzel bir şeydi. Benim bu soy bağım insanlarla düşman olmamı gerektirmiyor. Üstelik ben ceddimi hatırlayınca daha fazla insanlarla dost olduğumu, hatta kardeş olduğumu düşünüyorum. Daha doğrusu, insan olduğumu bir kere daha hatırlamış oluyorum.
Benim, ırkımla öğünmek, ırkımdan dolayı diğer insan gruplarına düşman olmak, bir kısım insanlara zulmetmek, hele bazı insanların canlarına kıymak gibi bir derdim yoktu. Çünkü ben insanî duyguları her zaman ağır basan insanların soyundan gelmekteyim ve cetlerimin, gerçek bir insan olabilmem, iyi bir kul olabilmem için yaptıkları nasihatlarını önemsemekteydim.
Ceddimin soyundan gelen bütün insanlarla dost olmak istiyorum. Onlarla şu kısa dünya hayatında güzellikleri paylaşmak istiyorum. Ancak soylarını inkâr edenler dostluğumuzdan uzaklaşmaktadırlar. Maymundan geldik diyenlerle, ceddinin İlâhî mesajlarından uzak bir hayat yaşayanlarla, mensup olduğu aşiret veya kabileden dolayı diğer insanlara düşman kesilenlerle akrabalığımız bulunmamaktadır. Bunun dışındaki bütün insanlarla ortak insanî bağlarımız bulunabilmektedir.
Rabbime şükür ki bana gerçek benliğimi göstermiştir. Şu ölümlü dünyada ebedî kalacakmış gibi yaşayanlar ve dünyayı kin ve ihtirasları için evirip çevirmek isteyenlerden etmediği için Rabb-i Rahimime ne kadar şükür edersem yine de azdır.
İsterseniz fazla uzatmadan ceddimin ismini sizlere de söyleyeyim. Belki ve hatta büyük ihtimalle akraba da olabiliriz. Belki ceddimin sizin de ceddi olduğunu kabul edersiniz. Hatta bunu yapacağınızdan şüphem dahi yoktur.
Evet sıkı durun sırrımı açıklıyorum. Ceddim Hz. Adem (as) Peygamberdir. Yani sizin de ceddiniz olan Adem Peygamber. Meğer ne kadar da birbirimize yakın insanlarmışız. Aynı babanın çocukları olmak ne güzel değil mi?
Bizlerin Frenk hastalığı olan ırkçılık (isterse de milliyetçilik deyin) gibi gayr-ı insanî yaklaşımlara ihtiyacımız niye olsun ki? İnsanlığımız bize yetiyor. Bizler Hz. Âdem’in (as) çocuklarından, Hz. İbrahim’in (as) kavminden ve Hz. Muhammed’in (asm) ümmetindeniz. Bundan daha büyük şeref olabilir mi?
05.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|