Allah velî kullarını kulları içinde saklarmış. Tâ ki herkes birbirlerine veli olabilir düşüncesiyle saygı göstersin.
İşte o gizli velilerden biri de Üstadın fedâkâr talebesi Tahirî Mutlu. Onun için Üstad “Kendini bilmeyen bir velidir” dermiş.
İşte Nurlara büyük hizmetleri bulunan bu büyük veliye yine Üstadın has talebelerinden Zübeyir Gündüzalp birgün demiş ki: “Ağabey, Cennete giderken eteğinden tutayım da beni de götür.”
Merhumun verdiği cevap gerçekten bir veliye yakışır tarzda: “N’olur n’olmaz kardeşim, eğer ben Cehenneme gidecek olursam eteğimden tutup çekin.”
Buna geçen Cuma günü Gaziosmanpaşa’daki sohbette Nur talebesi Yunus Bey 1968’de İstanbul Kirazlımescid’de bizzat şahit olduğunu söylüyordu.
Biri onu öyle görüyor, diğeri de kendini böyle görüyor. “Benim imana, Kur’ân’a bunca hizmetim var. Herhalde Cennete giderim” duygusuna kapılmıyorlardı.
Onca fazilete sahip olacaksınız, ibadet edeceksiniz, hizmete koşacaksınız, ama tevazua bürünecek, kendinizi bir hiç göreceksiniz. Bilmiyoruz ki yaptıklarımız makbul mü, değil mi? Hem Allah adına ne yapsak daha geçmişte aldığımız nimetlerin şükrünü eda etmekten aciziz. Kaldı ki Cennete girebilelim. Cennet sadakatla kullukta bulunanlar için bir ikramiye.
Bu dersi onlar Üstadlarından almışlardı. Çünkü alabildiğine takva, salih amel sahibi ve hizmette zirvelerde dolaşan Üstad tevazuda da zirvedeydi.
Allah dostu Yusuf bin Hüseyin’in belirttiği gibi “Hayırların hepsi eve benzer. Tevazu ise kapısıdır.” O kapıdan girilirdi o gözler kamaştıran muhteşem eve. İnsan ibadetle, her türlü fazilet ve güzel hasletle donanacak, hizmette fanî olacak, tevazûyu da o köşke girmek için kapı edinecekti.
Hem “kâmillerde büyüklük, mikyasıdır küçüklük” değil miydi? Yani kâmil insan kendini büyük değil küçük görürdü. “Nakıslarda küçüklük mizanıdır büyüklük”tü. Yani kusurlu insan kendi kusurunu görmezse büyüklenir, küçüklüğünü göstermiş olurdu.
Hem meziyet hafa, yani gizlilik toprağında kalmalıydı. Tâ ki neşv ü nemâ bulsundu. Açıkta kalan tohum büyüyemezdi. Toprak altında kalınca kabuğunu çatlatıp filizlenir, yeşerip büyürdü.
Yazdığı eserleri nefsine yazdığını söyleyen, nefis ve şeytanla yaptığı mücadelede elde ettiği sonuçları nur fidanlığı dediği Mesnevî-i Nuriye’de özetleyen Üstad kendini kuru bir üzüm çubuğuna benzetiyor, o kuru çubuğun şeker tulumbacıkları olan salkımları kendi hüneriyle yapmadığına dikkat çekiyor, bunların bir ihsan-ı İlâhî olduğunu söylüyordu. İyilikler Allah’tandı.
İşte büyüklük!
04.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|