AB’nin kapısını çalmakta olan ülkemizin hâlen bir darbe anayasasıyla yönetiliyor olması kadar tuhaf ve gülünç bir durum olabilir mi bilemiyorum. Adı üzerinde darbe anayasası. Yani silâhlı gücü elinde bulunduranlar milletin seçtiği meşrû hükümeti silah zoruyla alaşağı ettikten sonra, o zorba ve dayatmacı istibdatlarını devam ettirebilmek için bir anayasa hazırlamış ve bu anayasa ile ülkeyi istedikleri şekilde idare etmeye çalışmışlar. Ve bunun adına da hukuksal yönetim veya tam demokratik bir yönetim şekli demişler.
“Biz yaptık oldu” mantığıyla darbecilerin yaptığı anayasa çeyrek asırdır hükmünü icrâ ediyor bu ülkede maalesef. Bir ihtilâl ürünü olan yasaklarla dolu olan bu ucube anayasaya bugüne kadar hiçbir hükümet dokunamadı. Bu yasakçı anayasayı belki de hiçbir hükümet beğenmedi ama onu değiştirmek hiç kimsenin aklına gelmedi veya geldiyse de bazı hükümetler onu değiştirebilme gücünü elinde bulunduramadı. İstediği sayısal gücü elinde bulunduran mevcut hükümet de böyle bir girişimde bulunma cesareti gösteremedi maalesef.
İnsan hak ve hürriyetlerinden ziyade, devleti ve resmî ideolojiyi korumayı esas alan ve bu şekilde tanzim edilen 82 Anayasasını çok azınlıkta olan bir kesimin dışında hiç kimsenin beğendiğini tahmin etmiyoruz. O azınlık da, insanları değil devleti kutsal gören, askeri tek kurtarıcı bilen, resmî ideolojiden başka fikir ve düşünceleri yok sayan, kendilerini imtiyazlı aydın gören çevrelerdir.
Mevcut yasakçı anayasayı savunan, onu meşrû ve geçerli sayan malûm kesimlerin sığındıkları gerekçe, bu anayasanın oylanarak halkın tasvibinden geçtiği iddiasıdır. Yani hazırladıkları anayasayı halkın tasvibine ve reyine sunmuşlar ve halk da yüzde doksan iki “evet” kabul reyi vererek güya bu anayasayı kabul etmiş.
Fakat bir ihtilâl ortamında yani darbecilerin söz sahibi olduğu bir zeminde yapılan bir anayasa oylamasının ne derece hukuka, kanunlara uygun olduğunu her akl-ı selimin göz önünde bulundurması gerekir elbette.
Darbeyi yapanlar, hazırladıkları anayasanın kabul görmesi için gerekli tedbirleri de almışlardı elbet. Emirlerine amade olan zamanın bazı hukukçularına hazırlattıkları anayasayı aslında halkın tasvibine de sunmayabilirlerdi. Fakat hür demokrasiyle yönetilen uygar batı dünyası nezdinde dışlanma korkusuyla ve onlar tarafından kabul görmek niyetiyle göstermelik de olsa darbe anayasası için halkın oyuna başvuruldu.
O günleri yaşayan birisi olarak, o günkü anayasa oylamasının, deyim yerinde ise, tamamen askerin gölgesinde yapıldığını iyi hatırlıyorum. Bu oylamada mutlak bir kabul oyunun çıkması için nice tehdit ve şantajların yapıldığını çok iyi biliyorum.
Bu meyanda bizzat yaşadığım bir olayı bilgilerinize sunmak istiyorum: Mezkûr anayasa oylamasında, bir seçim bölgesinde sandık başkanlığı görevini yaptım. Oylamadan günler, hatta haftalar önce, başta askerler olmak üzere, devletin diğer hemen bütün yetkilileri tarafından öyle propagandalar, öyle korkutmalar yapıldı ki darbe anayasasına “hayır” demek adeta vatan hainliğiyle eşit hale getirildi. Yani anayasaya “evet” demek en büyük vatanseverlik; “hayır” demek de vatana ihanet sayılırdı.
İşte böyle bir korku ortamında seçim sandığındaki vazifemize başladık. Günler önceden ilçe sıkıyönetim komutanının mahalle muhtarlarını çağırarak “Hanginizin mahallesinde ‘hayır’ oyu çıkarsa, sizi yakarım. Hepinizden beyaz rey, yani ‘kabul’ reyi bekliyorum. Gidin ona göre tedbirinizi alın. Size her türlü desteği veriyorum” şeklinde talimat verdiğini olayların içine girdikten sonra öğrenmiş oldum.
Komutan ve diğer bazı etkili çevreler, anayasaya “evet” kampanyası için olan ve de olmayan yetkilerini sonuna kadar kullanmakta kararlı olsalar da ben de sandık başkanı olarak her ne olursa olsun kanunların verdiği yetkiye dayanarak seçmenlerin hiçbir tesir altında kalmadan oylarını kullanmaları için bütün tedbirleri alarak oy kullanma işlemini başlattım. Normal oy kullanma işlemi devam ederken, komutandan talimat ve destek alan mahalle muhtarı gizli oy verme kapısında durarak, yüksek sesle oradaki seçmenlere “Evet oyunu kullanın ha..” diyerek açıktan söyleyince, ben de böyle yapmakla suç işlediğini, böyle bir tavrın yasak olduğunu, susmasını ve kenara çekilmesini söyleyince, muhtar hemen oradan ayrıldı.
Anladım ki muhtar güvendiği ve destek aldığı mercîlere şikâyetini yapmış ki karamsar haberler gelmeye başladı. Güya halkın anayasaya “hayır” oyunu kullanması için propaganda yapmışız. Bu sebeple de seçim işi biter bitmez, hele bir de seçim sandığımızdan çokça “hayır” oyu çıkması halinde derhal tutuklanacağımız şayiası yayılmaya başladı.
Şikâyet ve şayialar üzerine ilçe seçim kurulu başkanı bir hâkim ile ilçe kaymakamı sandık mahalline gelerek gerekli kontrol ve gözlemi yaptıktan ve oradaki bazı seçmenlerin de ifadelerini aldıktan sonra, şikâyetlerin haklı bir tarafının bulunmadığını, her şeyin usûl ve kanunlar çerçevesinde devam ettiğini beyan ederek oradan ayrıldılar.
Daha sonra öğrendim ki bizim dışımızdaki diğer seçim sandıklarının hemen hepsinde, açıktan seçmenlere “kabul” oyunu kullandırmışlar veya gizli oy kullanma odasına “hayır” yazılı oy pusulasını hiç koymamışlar. Anladım ki sırf bizim böyle uygunsuz bir oy kullanma şekline razı olmayışımız şimşekleri üzerimize çekmemize yetmiş ve bunun için yalan ve itiraflarla bizi korkutup sindirmeye çalışmışlar.
İşte sözde yüzde doksan iki rey oranıyla kabul edilmiş 82 Anayasasının ne gibi tehdit veya hilelerle kabul gördüğüne dâir yaşanmış küçük bir örnek.
Kanaatim odur ki Türkiye’nin bir çok yerinde bu anayasanın oylamasında bu veya benzeri oyun ve tehditlerle yüzde bilmem kaç oy oranına ulaştılar.
Her ne ise... Biz diyoruz ki bu gayr-ı demokratik, yasaklarla dolu, darbecilerin hazırlayarak millete zorla kabul ettirdikleri anayasayı artık değiştirin. Bunu toptan değiştirmedikten sonra sıkıntılar ve problemler bitmez ve AB de sizi bu anayasa ile kabul etmemekte haklı duruma düşer. Bizden söylemesi...
04.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|