Takip edenleriniz biliyor ki; basınımızda son zamanlarda İstanbul’un Taksim Meydanı’ndaki Atatürk Kültür Merkezi binasının yıkılıp yeniden yapılması ya da aynen korunup onarılarak yetinilmesi tartışılıyor.
Yine takip edenleriniz fark etmişlerdir ki; basınımızda süren bu tartışmanın odağında da iliklerimize kadar işlemiş siyasî saplantılar yönlendirici oluyor.
Dikkatli dostlar hatırlayacaklar ki yaklaşık 4 yıl önce bu sütunlarda biz “AKM hemen yıkılmalı!” demiş, gerekçelerimizi de kültür san’at açısından hareketle sıralamaya çalışmıştık. Hatırlarsanız, 2003 yılı Ağustos ayı içinde, dönemin İETT Genel Müdürü’nün yaptığı bir açıklamayla Taksim’deki AKM binası gündeme gelmişti… Ben de o tartışmalardan hareketle, 25–26 Ağustos 2003 tarihlerinde iki gün üst üste “AKM hemen yıkılmalı” başlığıyla iki yazı yayınlamıştım. Aradan geçen sürede hiç bir adım atılmamış, kimse fikir geliştirmemişken, “Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu”nun aldığı bir kararla AKM’yi “kültür varlığı” listesinden çıkarması, tartışmaları da alevlendirdi… Ama girişte söylediğim doğrultuda: Siyasî saplantılar doğrultusunda! Görünüşe bakılırsa, AKM’nin tamiratı ya da yıkılıp yeniden yapılması noktasındaki tartışmalara katılanların önemli bir bölümü kafalarının her yanını sarmış, gözlerinin önüne katarakt gibi inmiş “laiklik” saplantıları doğrultusunda bakıyor meseleye…
İçlerinde konuyu abartıp “Asıl amaç Atatürk’ün adını yıkmak!” diyenler bile oldu maalesef. Konu gelip de “Atatürk” adına düğümlenince zaten atacak adım kalmıyor ki! Ondan sonra asıl mesele değil, başka bir şey konuşulmaya başlanıyor ülkemizde… Oysa burada akıl çerçevesinde konuşmamız gereken mesele çok açık; AKM çağın gereği olarak İstanbullu san’atseverlerin ihtiyaçlarına cevap verebiliyor mu?
Tekrar tekrar söyleyelim ki; İstanbul’un en az 5 tane AKM’nin salonları düzeyindeki salonlara şiddetle ihtiyacı var. Bunların üstüne de çok daha geniş işlevlere ve san’at eseri sergileme alanlarına/sahnelerine sahip çapta yeni bir AKM’ye de şiddetle ihtiyaç var.
Yıkıma karşı gelenlerin büyük çoğunluğu, “Gerek varsa onarırsın olur biter. Avrupa yıkıp yıkıp da yapmıyor ki!” diyor haklı olarak… Ama bizim AKM’mizin durumu Avrupa’daki örneklerine pek benzemiyor ki!
Birkaç yıl önce Ukrayna’nın Odesa ilini gezerken, onarımdaki opera binalarını dışarıdan gösterdiler bize… Bilgi verdiler… Evet… Orada bir bina var ve sadece operaya hizmet vermek üzere ayrılmış bu bina… Mimarisi orijinal… Bizim Sirkeci Tren İstasyonu olarak kullandığımız taş-tarihî bina geldi gözümüzün önüne… Orada kendi aramızda bile konuştuk… Yabancılar tarihî ve mimarî özellikleri olan binalarını kültür ve sanat alanına tahsis ediyorlar. Biz ise Anadolu vilayetlerimiz de dâhil olmak üzere, geçmişi 1–2 asra dayanan bütün tarihî özellikteki taş binalarımızı en iyimser yoldan okul, vilayet binası yapıyoruz. İstanbul bu binalar açısından bir zenginliğe sahip olduğundan daha hoyrat davranmışız ve bu binaları çok başka amaçlar için bile kullanmaktan çekinmemişiz… Meselâ Haydarpaşa Garı ve Sirkeci Garı olarak kullanılan binalar gibi… İçlerinde depo olarak kullanılanlardan tutun da “yol geçecek” veya “Osmanlı izi kalmasın!” deyû yıkılanlara kadar, neler var! Meselâ Taksim’de yerle bir edilen tarihî kışla binası gibi… O konulara hiç girmeyenlerin, o tarihî binalara hiç sahip çıkmayanların, bugün sadece hükümete / bakana olan soğukluklarından dolayı demir ve camdan bir yığına sahip çıkarak “sanatsever” geçinmelerini hele hele bu yolla “Atatürkçülük” yapmaya çalışmalarını görmek üzüyor insanı…
Tartışmaların arasında, bakanlığın, yeni yapılması düşünülen binanın içinde otel ve alış veriş merkezine yer vereceği söylentileri de dolaştı. Böyle bir düşüncenin akıldan geçmesinin bile kültürel bir başka cinayet olacağını hemen belirtmeliyim… Hiçbir kimsenin aklından o meydana bir otel ve alış veriş merkezi yapmak geçmemeli. (Sayın bakan bu konuda birkaç defa olumlu taahhütlerde bulundu…)
Mevcut AKM’nin içindeki bürokratik yapılanma pekâlâ bir başka mekânda hizmetini sürdürebilir. Yeni yapılacak Atatürk Kültür Merkezi bünyesinde de koltuk kapasiteleri yükseltilmiş, çok amaçlı hâle getirilmiş çok sayıda salon inşa edilebilir. 2010’a hazırlanan İstanbul’un ihtiyaçlarını sadece Maslak’taki kültür merkeziyle halletmeyi düşünmek de yanlıştır. (Sahi bir de Sütlüce’de yapımı sürmekte olan kültür merkezi vardı!) İstanbul’da; Kadıköy, Üsküdar, Maltepe-Kartal- Pendik bölgesi, Sarıyer, Beşiktaş, Şişli, Bakırköy, Fatih, Eyüp bölgelerine birer tane Beyoğlu bölgesine ise en az iki tane ciddî anlamda kültür merkezi ihtiyaç olarak orta yerde bânilerini beklemekte…
“Kültür Merkezi” tabelâlı, ama “Semt Konağı” hükmünde ya da eskilerin “Halk Evi” mantığındaki kimi sahnesiz bazı yapılanmaların varlığını “Kültür Merkezi” olarak elbette kabul etmiyorum. Söz konusu o tarz binaların işlevi, amacı başka… Kültür sanat merkezi ihtiyacı ise bambaşka!
Sözü uzatmanın gereği yok… Mevcut AKM binasının büyük salonundaki sahnesi dışında işe yarar bir yanı yok bence… (Sözün tam da burasında, hafta içinde Milliyet’te, Ömer Erbil imzasıyla yayınlanan, ‘saatli bomba’ başlıklı haber, cam ve demir yığınını savunanların sesini kesecek acı gerçeklerle doluydu.) San’atçı odalarındaki kırık dökük, yırtık derili sandalye ve koltukları ise hesaba bile katmıyorum.
Ve diyorum ki… Maslak’taki kültür merkezi için tam seferber olunulsun ve orası acilen hizmete girsin… Ardından da AKM acilen yıkılsın ve büyük bir hızla; çok salonlu, koltuk kapasitesi artırılmış, her biri şimdiki büyük sahneyi aratmayacak modernlikte yapılmış bir kültür merkezi hizmete girsin… Hem 2010 yolunda önemli bir mimarî şâhesere kavuşalım, hem de çok amaçlı, bol koltuklu bir kültür merkezimiz olsun… İlçeleri unutmadan…
Unutmayalım ki; “Kültürsüz bir toplumun hayat damarları kopmuş demektir.”
04.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|