“Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-ı Kur’ân’dır.”1
Çağın müceddidi Bediüzzaman Hazretleri Mektûbât isimli eserinin sonunda Hakikat Çekirdekli adını taşıyan, veciz ifadelerine yer verdiği bölümdeki ilk cümle bu. Asrın manevî hastalığının nefis bir teşhisi ve tedavi için uyguladığı etkili reçete sunuluyor bu cümleyle.
Demek bütün sıkıntı, dert ve problemlerin çözümü ittiba-i Kur’ân, yani her konuda ona uyma, emirlerini uygulamada.
İşte Sahabe bunu gerçekleştirdiği için büyüktü, yücelmişti. İslâm devletleri yüzyıllarca ona uydukları ölçüde ilerlemişlerdi.
İnsan kaybettiğini ancak kaybettiği yerde bulabilir. Asırlarca dünyaya insanlık, medeniyet, ilim ve fazilet dersi veren bir milletin mânen tedavisi ancak geçmişte onu yücelten kaybettiği Kur’ânî değerlere yeniden sahip çıkmasıyla mümkündür.
Dünkü makalemizde Mevlüt Beyden söz etmiş, onun dürüstlüğüyle nasıl ticarî sahada kendini kabul ettirdiğinden bahsetmiştik.
Müslümana düşen görev İslâmı çok iyi anlayıp ve onu hakkıyla yaşamak; içi dışı bir olmak, olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak; içteki güzelliklerini dışa yansıtması değil midir? Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse Kur’ân ve Sünnete uymak.
Dinin emirlerinin sadece ahiretimizi değil, dünyamızı da imar ettiğini biliyoruz. Dinine sımsıkı bağlanan insanın ahireti de Cennettir, dünyası da. O iklimde bulunan herkes bu havayı teneffüs eder.
Düşünün bir kere temizlik, çalışkanlık, dürüstlük, cömertlik, fedâkârlık, iyilikseverlik, hakkı hukuku gözetmek gibi erdemlere sahip olan insanın dünyası hiç Cennete dönmez, büyük bir mutluluk duymaz mı?
Meselâ Allah Resûlü (asm), “İşçinin hakkını alnının teri kurumadan verin” buyuruyor. Siz de bir hak sahibine hakkını verdiğinizde büyük bir mutluluk duyarsınız. İşveren olarak bu mutluluğu yaşamak istemez mi insan?
Mevlüt Bey sevinçle anlatıyor: “Yeni bir yere taşındık. Hammallara baktım, ücretlerini hafta sonu alıyorlar. ‘Olmaz!’ dedim kendi kendime. Peygamberimiz buyurmuyor mu ‘İşçinin hakkını alnının teri kurumadan verin’ diye. Hemen çağırdım hammalları, ‘İşiniz biter bitmez gelin paranızı alın’ dedim.”
Zengin için belki o ücret pek kıymet ifade etmez. Ama o işçinin kimbilir ne tür ihtiyaçlarına cevap verecek.
Her konuda bu böyle. Her işi gereklerini uygun tarzda ve sağlam yapmak dinin emridir ve bu Cenâb-ı Hakkın güzel isimlerine ayna olma demektir.
24.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|