Büyük şehirler başta olmak üzere bütün Türkiye’de bir ‘güvenlik bunalımı’ yaşandığı malûm. Emniyet Genel Müdürlüğünün istatistiklerine yansıdığına göre, asayiş suçları 2006’da bir önceki yıla göre tam yüzde 61 artmış. Son günlerde Türkiye’de günde 2 bin 152, saatte 90 asayiş suçu işleniyormuş.
Emniyet’in internet sitesinde yayınladığı sonuçlara göre, geçen yıl asayiş suçları yüzde 61, şahsa karşı işlenen suçlar yüzde 62, mala karşı işlenen suçlar ise yüzde 60 artış göstermiş. (Radikal, 23 Şubat 2007)
Bu durum, her 40 saniyede bir, birilerinin canı veya malına kastedildiğini gösteriyor. Mala karşı işlenen suçlardan kapkaç, bir yıl içerisinde neredeyse ikiye katlanmış: 2005’teki rakam 7 bin, 2006’daki 12 bin. 2005’te 243’te kalan terör suçu sayısı, 2006’da 294’e yükselmiş.
İstatistiklere yansımayan ‘suç’ların var olduğunu da düşündüğümüzde ‘tehlike çanları’nın çaldığını görmemiz gerekir. Türkiye’yi ‘idare edenler’ başka yerlerde ve başka konularda ‘tehlike’ arıyor, ancak gerçek tehlike bu noktada.
İstatistiklerin ortaya koyduğu tablo bir ‘netice’dir. Öyle ise, bu tehlikenin bertaraf edilmesi için nelerin yapılması gerektiğini tartışmalıyız. Bu konuda farklı ‘çare’ler ileri sürülebilir, ancak kalıcı çare ‘kalplere yasakçı’ koymaktan geçiyor. Böyle durumlarda çare olarak ‘İslâmın sunulmasından memnun olmayanlar olabilir. Bazıları da ‘yasakçı’ tâbirini hoş karşılamayabilir. İsimlerin ve resimlerin değişmesiyle hakikatlerin değişmediğini bilenler açısından bir fark olmaz, ama biz ‘yasakçı’ ifadesi yerine ‘Allah sevgisi’ de diyebiliriz.
Cemiyeti tehdit eden ‘tehlike çanları’na, ‘suç patlaması’na karşı yegâne çare, “Allah sevgisi”ni, “kötülükten alıkoyan yasakçı”yı kalplere yerleştirebilmektir. “Hayır öyle değildir” diyenler, çareyi ortaya koymalı ve ispat etmelidirler. Aslında bugün karşı karşıya kaldığımız ‘suç patlaması’nın sorumlusu “Öyle değildir” diyerek yanlışta ısrar edenlerin sebep olduğu uygulamalardır. “Öyle değildir, böyledir” diyenlerin bir asra yaklaşan uygulamaları ortada. Hangi suç önlenebildi, hangi suçlu ıslâh edilebildi?
Suça ve suçlulara karşı sadece polisiye ve kanun tedbiriyle karşı koymak mümkün değil. Elbette onların da caydırıcı tesirleri var, ancak kalıcı çare olamıyorlar. Polisiye ve kanun tedbirleriyle, kalplere ‘yasakçı’ koymanın arasındaki en bariz fark, biri suç işleyeni yakalar ve cezalandırır; diğeri ise suç işlemeyi önler. Eller vicdana konularak cevap verilsin: Hangisi daha tesirli, faydalı, kârlı, kalıcı çare? Elbette suç önlemeyi engelleyen ‘sevgi’ sistemi...
Suçu ve suçluları tartışırken, ‘çare’yi de doğru yerde arayalım. Cezaevlerini dolduran ‘suçlu’ların ıslâhı da ancak bu şekilde yapılır. Aksi halde cezaevleri, ‘suçluların tecrübe kazandığı ve ıslâh olmadığı bir mekân’ olarak kalmaya devam eder ki bundan da hepimiz zarar görürüz.
‘Doğru’lar ve ‘yanlış’lar bellidir. Lütfen, yanlışta ısrar etmeyelim...
24.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|