Başbakan, CNN Türk’te Taha Akyol’a konuşuyor. Kuzey Irak’la ilgili, kurumsal görüşün hükümete ait olduğunu ve Genelkurmay Başkanının açıklamasının şahsî fikri olduğunu söylüyor.
Genelkurmaydan açıklama gecikmiyor. Açıklamanın kurumsal olduğu belirtiliyor. Devletin bazı organlarının, her siyasî demece cevap vermekte çok hızlı olduklarını görüyoruz.
Eğer açıklama kurumsal ise, öncelikle kamuoyuyla mı, yoksa bir üst kurum olan başbakanlıkla mı paylaşılması gerekirdi? Her kurum, üstten bağımsız, kendi adına kurumsalını açıklama ve farklılığını belirtme hakkına sahip olsa, kurullarda uyum ve ortak fikir nasıl sağlanacak?
Meselâ, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, bu konudaki görüşünü direkt ve üst komut kademesi ile istişare etmeden açıklayabilir mi? “Ben de kurumum” derse nasıl bir kargaşa yaşanır?
Üst kurulların görevi, kurumların koordinasyon gücünü düzenlemek, farklı kurumların kendilerini ilgilendiren boyutuyla dikkatlere sunmak ve ortak bir aklın oluşmasını sağlamaktır.
Kurul öncesi açıklamalar, yönlendirmeler ve özellikle siyasî erkle kamuoyu önünde cevaplaşmak, doğru bir yönetim sergilenmediğinin işaretidir.
Üstelik konu, Kuzey Irak’taki Kürt liderlerle görüşme meselesi ise; aslında Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün belirttiği gibi, “diplomasi ve siyasî bir süreçtir.” Asker ve silâh en son noktadır.
Siyasî bir liderin veya hükümetin kiminle görüşeceğine, mukabil mevkidaşı veya siyasî liderlerle diyaloğuna, öncelikle güvenlik gerekçesiyle engel olmak veya teatiyi kesmek, askerin görev alanına girmemektedir.
Ülke içinde ve dışında diyalogsuzluğun ağır faturasını hepimiz ödüyoruz. İçinde çıkılamayan birçok kördüğümün sebebi de diyalogsuzluk ve tahammülsüzlüktür.
Bir zamanlar Türkiye Cumhuriyetinin kırmızı pasaportunu verdiğimiz, o dönemin kısıtlı parti liderleri olan Talabani bugün Irak devlet başkanı, Barzani ise bölgenin lideri konumunda.
Beğenelim veya beğenmeyelim, konumlarını biz değil, onların çatısını kuran hakim güç ve kendi insanları belirlemiştir. “Ummadığın taş, yarar baş” misali, ne zamana kadar bunları görmezlikten gelerek, komşuluğu ve barışı tesis edeceğiz?
Benim düz akılla sorduğum bu soruların cevabını, eminim ki yetkililer biliyorlardır.
Problem; resmî şablonların bedeni sıkıştıran dar elbise kalıplarının açmazı… Bunu tartışma cüretimiz henüz oluşmadı. Irkçı bakışın ikilemleriyle, yüzleşme problemi var.
Konumuza dönersek, bütün bu tartışmaları güvenlik birimlerinden ziyade siyasiler yapmalı. Güvenlik bilgileri önemli, ancak daha da önemlisi, onu yorumlama biçimi ve siyasi stratejinin doğru belirlenmesidir.
Bizde, görünmeyen kuvvetin kendinde saklı gerekçeleri, devletin kuruluş biçimindeki sembolik egemenlik hakkının millette olduğu ve askerî vesayet, yeni şartları doğru okumayı ve demokratikleşmeyi engelliyor.
Son tartışma, işleyen devlet sistemine, çok iyi bir ayna oldu. Bir tarafta Genelkurmay görüşü, diğer tarafta siyasî iktidarın görüşü. Farz edin konu savaş stratejileri ise elbette askerin komutası esastır, onların görüşü önceliklidir… Onu da yine Meclisin iradesi ile verilen yetkilerle kullanabilmektedir.
Eğer siyasî diyalog ve bölgesel görüşmelerin gerçekleştiği; dışişleri eksenli bir çerçeve ise, müsaade edelim bunu da siyasiler düşünsün. Birinci erk hükümettir. Yürütmenin başı da Başbakandır. Genelkurmay da bu mekanizmaya bağlıdır.
Eğer Genelkurmay, kurumsal görüşünü bildirmişse bile, onu bağlı olduğu kuruma bildirmesi kurumsallıktır. Öbürü kurumsallık içinde şahsiliktir. Kurumsallığın şahsileştirilmesi ise daha vahimdir.
Siyasete vesayet kanalları artık kapanmalı.
Devletin kurumsallaşması ve beraberinde demokratikleşmesi buna bağlı.
05.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|