Mart ayının ilk haftası
Şubat ayının sonu ve Mart ayının ilk haftasında ülkemiz ve siyasî tarihimiz açısından birçok önemli olay yaşanmıştır. 28 Şubat 1997 post-modern darbesi, Amerikan askerlerinin Türkiye’ye gelmesine onay vermeyen 1 Mart 2003 tezkeresi ile dik duruş sergileyişimiz ve 3 Mart 1924 tarihinde hilâfet makamının mülga edilerek son halife ile Osmanlı hanedanının ülke dışına çıkarılmasıdır. Meclis’e en son ziyaretim sırasında uzun ve fedakârane bir çalışma ile MBS (Mevzuat Bilgi Sistemi) oluşturulduğunu bir gazeteci arkadaşım vasıtası ile öğrenmiştim. İntranet olarak deneme yayınları devam eden sistemden mer’i kanunların tamamının metinlerini görmek mümkün.
Üniversitede iken tarih hocamız hilâfet makamının mülga edilmesi kanunundan bahsetmiş fakat tam metnini görmek bir türlü kısmet olmamıştı. Söz konusu kanun ilkokuldan beri anlatılırken “hilafetin kaldırılması” olarak söylenip, gerekçeleri uzun uzun anlatılırken, maddede yer alan (*) “Hilâfet Hükümet ve Cumhuriyet mânâ ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan” (Md: 431/1) kısmı adeta görmezden gelinen bir durum olmuştur. Şahsımız için kanun metnini tam görmek Amerika’yı yeniden keşfetmek gibi oldu.
Ama, asıl sizlerle paylaşmak istediğim ise biraz daha farklı ve komik bir konu. İki sene kadar önce yaz tatilinde bir Cuma günü oğlum Meclis’i gezmek istemişti. Ben de birlikte gidebileceğimizi söyleyip, yola çıktık. Meclis Çankaya kapısından girip önce ana binaya geçtik. Ben bu arada Ulus’taki ilk Meclis’in ne zor şartlarda kurulduğunu, genel olarak Meclis’in nasıl çalıştığı şeklinde bilgiler veriyor, Meclis’in milletin kaderinde ne kadar önemli bir yeri olduğunu anlatıyordum.
Genel Kurul, kulis ve ana binayı gezdirdikten sonra halkla ilişkiler binasında abdest alıp, camiye doğru yöneldik. O sırada Meclis Başkanı uzaktan birkaç bürokratı ile birlikte göründü. Cuma namazını kılmak için camiye doğru ilerliyorlardı.
“Bak oğlum, bu gelen Meclis Başkanı” dedim. Bizim çocuk, “Baba, bize namazı başkan mı kıldıracak” diye sordu. “Hayır, caminin imamı kıldıracak” diye cevapladım.
Gayet tabiî ki Meclis Camiinin bir görevlisi vardı ve namazı o kıldıracaktı. Başkanın zaten böyle bir görevi olmadığı gibi böyle bir teamül de yok. Sonra düşünmeden de edemedim. Başkan kıldırsa neler olurdu? Kıldırsa Türkiye’de gündem nasıl değişirdi? Yaygın medya bu konuya nasıl bakardı? Sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte, muhtemel manşet ve spotlar gözümün önüne gelince, 28 Şubat döneminde medyanın kullanılış biçimi zihnimde eklendi ve buna ne kadar da hevesli oluşunu hatırlayınca, memleketin huzur ve istikrarı için cevapları bende kalsın dedim. Namazımızı kılıp, oğlum ile birlikte Meclisten çıktık.
(*) HİLÂFETİN İLGASINA VE
HANEDANI OSMANİNİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ MEMALİKİ HARİCİNE ÇIKARILMASINA DAİR KANUN
Kanun No: 431 Kabul Tarihi: 03.03.1924
MADDE 1- Halife halledilmiştir. Hilâfet, Hükümet ve Cumhuriyet mânâ ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilâfet makamı mülgadır.
[email protected]
|
Emin Talha KARAMUSA
05.03.2007
|
|
28 Şubatlara karşı devleti ve toplumu eğitmek
Kitaplar, yazı dizileri, röportajlar, köşe yazıları ve açık oturumlarla bir 28 Şubat tartışmasını daha geride bıraktık. Konu enine boyuna analiz edildi. Olayın failleri her insanın anlayabileceği açıklıkta gözler önüne serildi. Çok da iyi oldu.
İşin peşini bırakmamak adına; “Bundan sonra neler yapılmalı?” “Devlet ve toplumun bir daha böylesi tuzaklara düşmemesi için yapılması gerekenler nelerdir?” sorularına, hür beyin sahibi herkesin sürekli cevap araması gerekir. Analiz kadar sentez çalışmalarına da yoğunlaşılıp, çareler üretilmelidir. Maddî imkânı olanların da destekleyebileceği projeler ortaya konmalıdır.
Her kesimin topyekûn bir demokrasi eğitimine alınması gerekiyor. Özellikle de kendimizden başlayarak bu eğitimi almalı, demokrasiyi hayatın her alanında uygulamalı; evde, trafikte, ticarette, siyasette demokrat olmanın gerekleri yerine getirilmelidir. Ülkedeki rüzgârı, zorbacı ve teslimiyetçi olmayan, fakat vasat yol olan demokrasiden yana estirmek, ilk planda eğitimle olacak gibi görünüyor.
Demokrasi kavramı üzerine bina edilmesi gereken bu görevde üniversite ve STK’lar önemli fonksiyonlar üstlenebilir. Toplumdan devlete, devletten topluma doğru akan ilişkilerin sağlıklı ve uyum içinde yürümesinde bu iki alan gerçekten köprü görevi yapabilir.
Bunun için de ne anayasa, ne de kanun değişikliğine gerek yoktur. Mevcut şartlarda da üniversiteler önce kendinden başlayarak devlet kurumlarını; STK’lar da yine kendilerinden başlayarak toplumu bu yönde eğitebilirler.
STK’lar, zorbalık ve dayatmanın her türlüsünün reddedildiği, çoğunluğun dediği olmakla birlikte azınlığın da haklarının korunması gerektiğine dair bir “demokrasi kültürü” eğitimini topluma yönelik olarak kolaylıkla yerine getirebilirler.
Üniversiteler de, öncelikle devletin sorumluluğunda olan herkese eşit mesafede yaklaşma ve milletin hizmetinde olma gibi demokrasinin gerekleri konularında önce kendisinden başlayarak önderlik rolünü üstlenebilir ve de etkili olurlar.
Özet olarak topluma hizmetle görevli tüm kurumlar demokrasinin gelişmesinde sorumluluk sahibidirler.
[email protected]
|
Prof. Dr. Gürbüz AKSOY
05.03.2007
|
|
Avea’nın karton bebekleri
Avea’nın kampanyasında karikatür diyemeyeceğimiz daha çok karton karakter diyebileceğimiz, çizgi kahramanlar kullanılarak, kendi hatlarını tercih edenlerin ne kadar sevinçli(!), ne kadar bahtlı insanlar oldukları dans ettirilerek ikna ettirilmeye çalışılıyor.
Bu bebekler arasında köylü, kentli bir sürü karakter var. Fakat, ön plana çıkartılan göbek atan bir dansöz. Kaliteli, ucuz, insan sağlığına zarar vermeyen bir iletişimi sağlamak esas olduğuna göre, bu başarıya sevinilmesi de yerinde fakat göbek attırılan dansöz ile nasıl bir mesaj veriliyor.
Eğer, “insanlar göbek atan dansözden hoşlanıyor” deniyorsa, o insanların kaç tanesinin dansözü evine götürüp, konu-komşusuna tanıştıracağını da sormak lâzım. Ayrıca, belki sevinmekte haklı olunabilir, çünkü sürekli ve kaliteli bir servisi sağlamak mutlu edebilir. Ankara’nın merkezinde daha doğrusu kalbinde yani Mecliste bir dostumuzu ziyaret gittik. Kendisi de Avea kullanıyordu. Meclis içinde zaman zaman görüşme esnasında telefonların kesildiğini, bunun diğer operatör telefonlarında çok rastlanmağı şeklinde bir kanaati bizimle paylaştı.
Kendi tercihimiz de Avea olduğu için reklamını seyretmemeyi tercih ettiğimiz, servis sağlayıcımızdan daha dikkatli kampanyalar ve kaliteli hizmetler bekliyoruz.
[email protected]
|
Burak EMRE
05.03.2007
|
|
Ulusalcılar provokasyon hazırlığında
Köşk seçimleri yaklaşırken marjinal kesimler, ‘sivil toplum’ adı altında çeşitli eylemlere hazırlanıyor. Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mezunları Derneği, Ankara’da ‘kurultay’ düzenlemek için 500’den fazla derneğe mektup gönderdi. Dernek, herkesin cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda tavır almasını istedi.
Bakan ve milletvekillerini fişleyen Şener Eruygur liderliğindeki Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), cumhurbaşkanı adaylık sürecinin başlayacağı 16 Nisan’dan 2 gün önce ‘Cumhuriyet Yürüyüşü’ tertip etti. Kuvayı Milliye Dergisi, Sezer’in görev süresinin uzatılması için imza kampanyası başlattı. Cumhuriyet Gazetesi ise ‘16 Mayıs’ta saatler 100 yıl geriye alınacak’ reklamlarıyla kampanyaya destek veriyor. (Habib Güler)
|
05.03.2007
|
|
‘Emir-komuta’ esasına göre dernek yönetimi
Sivil toplum kuruluşlarındaki emekli askerlerin rütbelerine göre görev aldıkları, alt rütbedeki bir askerin üst rütbedekilere genel başkanlık ya da genel sekreterlik yapmasının mümkün olmadığı belirtildi. Ayrıca emekli askerlerin kendi aralarında hemen ‘emir-komuta’ esasını uygulamaya soktukları, oluşturulan kışla havasının ise sivilleri rahatsız ettiği kaydedildi. Bazı ulusalcı derneklerde asker-sivil sürtüşmesinin bu sebeple had safhalarda seyrettiği de belirtildi.
Ulusalcılık adı altında kurulan derneklerin yönetim kurulları emekli askerden geçilmiyor. ‘Kuvayi Milliye, Milli Mücadele, Ulusal Birlik ve Müdafaa-i Hukuk’ gibi isimler seçen dernekler, kamuoyu tarafından yakından tanınan isimleri yan yana getiriyor. Kuvayı Milliye Derneğinin başında emekli albay Fikri Karadağ bulunuyor. Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı, Yörük köylerinde faal bir grubun eski onursal başkanı. Diğer bir Kuvai Milliye Derneğinin basın sözcülüğünü emekli Kurmay Albay Aziz Ergen yapıyor. Dernek üyeleri arasında emekli Astsubay Oktay Yıldırım da var.
Geçen yıl Mustafa Özbek tarafından kurulan Türkiyem Topluluğunda (TT) ise emekli Tuğgeneral Alaettin Parmaksız var. TT’nin Danışma Kurulu’nda emekli Orgeneral Hurşit Tolon da yer alıyor. Emekli Albay Metin Bozkurt’un 3 Aralık 2006’da kurduğu Çağdaş Türkiye Partisi Ankara ve İstanbul’da örgütlü. Emekli Orgeneral Necati Özgen, Müdafaa-i Hukuk Vakfı’nı kurdu. Danıştay saldırısında sorgulanan eski yüzbaşı Muzaffer Tekin ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük de ulusalcı derneklerin etkinliklerine sık sık iştirak ediyor. (Ali Eyvaz)
|
05.03.2007
|
|
Ruh Sağlığı Yasası ne zaman çıkıyor?
23 örgütün oluşturduğu Ruh Sağlığı Platformu, Adana’da Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastahanesinde hastalara kötü muamele ve fizikî şiddetin ortaya çıkmasının ardından, Ruh Sağlığı Yasasının bir an önce çıkarılması, ruh sağlığı hizmetlerine ilişkin reformun da zaman kaybetmeden uygulamaya konması gerektiğini açıkladı.
On üç örgüt de, ayrı bir açıklamayla, hem Ruh Sağlığı Yasasının, hem de BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye Seçmeli Ek Protokol’ün yürürlüğe girmesi gerektiğini belirtti.
|
05.03.2007
|
|
TV’deki şiddete reklâm yok
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Reklamverenler Derneği (RVD) Başkanı Hakan Uyanık’ın, “şiddet içerikli dizilerden sonra haber bültenlerine de, gerekiyorsa en son aşamada reklâm vermekten vazgeçecekleri” yönündeki açıklamasını destekledi.
Ekranda şiddet görmek istemediklerini ancak sansür yanlısı da olmadıklarını belirten Uyanık, RVD’nin televizyon yöneticileri ile birlikte, şiddet sorununu aşmak konusunda beraberce çalışmak istediğini kaydetmişti. RTÜK üyesi Şaban Sevinç, RVD’nin girişimlerini olumlu bulduklarını ve bunun gerçekleşmesi durumunda televizyonda otokontrol sağlanabileceğini söyledi. (Yıldız Yazıcıoğlu)
|
05.03.2007
|
|
Irak, Vietnam olma yolunda
İngiliz Guardian gazetesine göre, ABD’nin Irak’taki güçlerinin başına gelen Orgeneral David Petraeus’a danışmanlık yapan komutanlar, hazırladıkları raporda 6 ay içinde savaşı kazanmak zorunda olduklarını, yoksa Vietnam benzeri bir çöküşe gireceklerini belirttiler. Direniş konusunda uzman olan savaş gazilerinden oluşan komutanlara göre çöküşe; moral bozukluğu, yetersiz askerî güç ve siyasî istekteki azalma yol açtı.
|
05.03.2007
|