Başbakanın cumhurbaşkanı seçimini kast ederek “Final sürecinde provokasyonlar artacak” dediği hengâmede bir provokasyon uyarısı da DYP lideri Mehmet Ağar’dan geldi.
Büyük yankı uyandıran ve hâlâ tartışılan “düz ovada siyaset” çıkışıyla terör örgütünün dağa adam devşirme mekanizmasına çomak soktuklarını ve o söz söylendikten sonra dağa çıkışlarda ciddî azalma olduğunu belirten Ağar, bu durumdan rahatsız olanların yeni provokasyonlara tevessül edebileceklerini söyledi.
Ve Ağar bu uyarıda bulunduktan hemen sonra, Apo’nun Türkiye’ye teslim edilişinin yıldönümü gerekçesiyle yeni kıpırdanmalar oldu.
Bölgedeki bazı yerleşim merkezlerinde kepenk kapatma eylemlerine tevessül edildi. Ardından DTP’lilerin başı çektiği tahrikler geldi.
Diyarbakır İl Başkanının “Kerkük’e yapılacak saldırıyı Diyarbakır’a yapılmış sayarız” sözü, DTP kongresinin yine Türk bayrağı asılmadan ve istiklâl marşı okunmadan yapılması ve son olarak “Apo zehirlendi” iddiasının ısrarla gündeme taşınmak istenmesi, peş peşe gelen yeni provokasyon denemeleri değilse ne olabilir?
Görünen o ki, bunları 21 Mart’taki nevruz kutlamaları ve ardından 1 Mayıs takip edecek.
Gerçi geçmiş yıllarla kıyaslandığında, yapılan son tahriklerin eskiye oranla çok daha sakin ve soğukkanlı bir şekilde değerlendirildiği, artık dolduruşa gelmeyen bir kamuoyu vakıası ile karşı karşıya olunduğu söylenebilir.
Ancak DTP’lilere yönelik operasyon ve tutuklamaların devam etmesi, tahriklerle öngörülen hedeflerin gerçekleşmesini sağlayabilir.
Zaten bu iş başından beri hep böyle yürüdü ve bugünlere böyle gelindi. Bizatihî varlığı dahi başlı başına bir provokasyon unsuru olan terör örgütünün her atraksiyonu, herşeyin güvenlik ve asayiş mantığıyla yorumlandığı konsept çerçevesinde askerî operasyonları tetikledi. Terör sürdükçe operasyonlar şiddetlendi, operasyonların devamı da teröristlerin eyleme devam gerekçesi oldu.
Bu durum, demokrasinin, hak ve özgürlüklerin terör-operasyon kıskacına sıkışarak mesafe alamadığı bir fâsit daire tablosunu netice verdi.
Türkiye senelerce, Erdoğan’ın 28 Şubat tartışmaları için kullandığı deyimle, “avara kasnak” gibi işleyen bu kısır döngüyü aşamadı.
Teröristlerin hedefi güya özgürlük ve demokrasiydi, ama yaptıkları, rejimin daha da otoriter ve baskıcı hale gelmesi ve bu özelliğinin devamı için en önemli gerekçe olarak kullanıldı.
Bugün DTP adıyla devam eden; terör örgütünün siyasî uzantısı olmakla suçlanan; bu suçlamalara hak verdirecek tavır, beyan ve politikaları da elden bırakmayan hareketin partileri şimdiye kadar defalarca kapatıldı, bir ara Meclise giren bazı temsilcileri yıllarca hapiste yattı.
Şimdi aynı çizginin mensupları yeni tahrikler peşinde. Devletin bunlara mukabele ediş tarzı eskiye kıyasla nisbeten daha mutedil gibi görünse dahi, yine de mâlûm refleksler sürüyor.
Ancak bugünün tablosunda çok önemli bir fark var. Kamuoyu, en çok provokatörlerin işine yarayan tahriklere artık fazla prim vermiyor.
Asıl önemlisi, bizzat başkanının itirafıyla, DTP tabanı parti yöneticilerinin peşinden gitmiyor.
Çünkü onlar da barış ve huzur istiyorlar.
07.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|