1878 yılında Bitlis’in Hizan Kazası’nın İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğan Bediüzzaman, 1882’de eğitimine başlar; 14 yaşında, ders ve fetva verecek çapta diplomasını alır. 1889’da Siirt, 1892’de Mardin meşhûr âlimleriyle münâzarâya tutuşur ve onları mağlup eder. Keskin zekâsı, derin ilmi, muhteşem fotokopik-fotoğrafik hâfızası; “zamanın güzeli, çağın eşsizi” anlamına gelen “Bediüzzaman” ünvanı verdirir.
Medrese tahsili 3 aydır. Deryalar gibi ilmini, kendi kendine kitapları mütalâa ederek elde eder. İslâm ilimlerinin 90 temel kitabını ezberler ve üç ayda bir hafızasından tekrar eder.
Osmanlının mevcut eğitim sisteminin, İslâm dîni hakkındaki şüphelerin reddine kâfi olmadığını tesbit eder ve 1894’te, Van Valisi Tahir Paşa’nın kitap dolu konağında fizik, kimya, matematik, biyoloji, jeoloji gibi bütün fen ilimlerini kendi kendine mütalâa ederek; sahanın uzmanlarıyla tartışacak ve kitap yazacak çapta öğrenir.
Din ilimleri ile fen ilimlerinin imtizacını temin edecek, var olan Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirecek, âlem-i İslâmın birliğini sağlayacak olan Medresetüzzehra üniversite projesinin, Ortadoğu’nun merkezi Van’da tesisi için 1907’de İstanbul’a gider, II. Abdülhamid’e dilekçesini sunar. Hükümetin oyalayıcı tavrına sert çıkıp; Padişahın ihsân-ı şahanesini reddettiğinden deli diye Topbaşı Tımarhanesine atılır. Doktorlarla arasında, o günkü eğitim sistemini ve Osmanlı’nın içinde bulunduğu psiko-sosyal yapıyı tahlil eden bir konuşma geçer. Rapor, “Eğer Bediüzzaman deli ise dünyada akıllı insan yoktur!” şeklindedir.
O devrin kültür merkezi olan Fatih’te Şekerci Han’a yerleşir ve kapısına, “Burada her suâle cevap verilir, her müşkül halledilir, fakat sual sorulmaz!” diye levha asar. Bu, dünya çapında bir olaydır: Zira, İslâm ilimleri diye bir branş belirtmez ve yaşı henüz 29’dur. O zamanın fizikçileri, kimyacıları, şeyhleri, hocaları, âlimleri, profesörleri, talebeleri en çetrefilli soruları hazırlar ve gruplar halinde ziyaret ederek sorarlar; cevaplarını alırlar. Hepsinin ortak kanaati şudur: “Bediüzzaman bir nadire-i fıtrattır. Onun ilmi, bizimki gibi yalnız kesbî değil, aynı zamanda vehbîdir.”
Bediüzzaman, bir asra yakın ömrünü, ilim, imân yolunda harcamıştır. Telif ettiği, çağın eşsiz Kur'ân tefsiri Risâle-i Nur Külliyatıyla, İslâm ve insanlık âleminin ferdî, ailevî, içtimâî bütün problemlerini teşhis edip çözmüş dünya çapında bir mütefekkirdir.
23 Mart 1960’ta, Ramazan’ın 25’inde, saat 00:03 sularında Hakka yürüdüğünde dünyevî serveti; seccadesi, saati, yatağı ve çay takımını taşıdığı sepeti idi.
23.03.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|