Bilindiği gibi iman, taklidî ve tahkikî/gerçek olmak üzere iki kısımdır.
* Taklidî iman; herhangi bir aklî, fikrî çaba göstermeksizin; yaşanılan toplumun, ortamın inancını sürdürmektir. Bu tür inanç, basit, icmâlî/özet, genel, üstünkörü, sathî, gelenekseldir. Tahayyül ve tasavvurda kalan, akıldan öteye geçemeyen inanma biçimidir. “Tevhid-i âmî” de denen bu tür inançta şöyle basit bir akıl yürütülür: “Cenâb-ı Hak birdir, şeriki/ortağı, nazîri/benzeri yoktur, bu kâinat Onundur.”
Bu imân mum ışığı gibidir. Küçük bir şüphe, basit bir inkâr rüzgârı, hafif bir vesvese darbesi karşısında çabuk söner, mağlup olur. Veya hiçbir dayanağı ve sağlam temeli olmayan bir duvar gibidir; yıkılmaya mahkûmdur.
* Tahkiki imân; zihnin bilgi merhaleleri olan tahayyül, tasavvur, taakkul (akıl etme, ölçme, değerlendirme), tasdik (doğrulama), iz’an (yüksek anlayışa varma), iltizamın (taraf olma) ötesinde zihnin en son merhalesi olan itikadda karar kılar. Bu aklî/mantıkî, ilmî, vicdanî, kalbî delillere dayanan güçlü bir iman türüdür. Aynı zamanda nûr, kuvvet, yani enerji kaynağıdır.
Bu imana, aklî, mantıkî, ilmî delillere dayanılarak, inceleme, araştırma ve derin tefekkürle varılır. Bu tür imân, yalnız kuru bir bilgi/ilimle değil, yüksek bir tefekkür ile elde edilebilir. Evet, akıl, kalb, vicdan, idrak, şuûr gibi duyguların ve lâtifelerin de payı vardır.
İman-ı tahkikî, ilmelyakinden hakkalyakine yakınlaştıkça daha yerinden oynatılamaz, zarar verilemez. Çünkü, tahkikî iman yalnız akılda durmuyor. Hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı yok olmaktan korunuyor. Gerçek, yüksek imanın üç mertebesi var:
a- İlmelyakîn (Kesin bilgi, ilim derecesinde imân)
b- Aynelyakîn (Gözlem/görme derecesinde kesin imân)
c- Hakkalyakîn (Yaşama seviyesinde iman)
İşte bu tahkikî imanın mertebelerini yakalamak ve onlardan herhangi birinde ilerlemek; esmâ talimi ve zikriyle mümkün. Şöyle ki:
Güneşin ısı, ışık ve renkleri; atom, hücre, yaprak, çiçek, tahıl, sebze-meyve, bitki, hayvan ve denizde başka başka şekillerde yansır. Yani aslında bütün gıdalar, sebze ve meyveler güneş enerjisinin tezahürleridir. Diğer bir tâbirle, yediğimiz bütün yiyecekler güneş enerjisidir...
İşte, güneş dahil, bütün bunlarda tezahür eden Esmâ-i Hüsnâ’dır. Yani, Allah’ın Rahman, Rahim, Nur, Rezzak, Kerim, Hakim, Cemil gibi isimleri tecellî eder. Bütün canlılar ve bitkiler “enerji kaynağı” olarak yaratılan güneşten beslenip geliştiklerine ve bunlar enerji olduklarına göre; esmâyı okumak, tefekkür etmek bize enerji verir, imanımızı güçlendirir. Ruhumuz/duygularımız, yani akıl, kalp, vicdan ve sair lâtifelerimizin de yegâne manevî enerji menba “vahiy”dir, Kur’ân’dır ve onların ders verdiği esmâdır.
14.03.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|