Ülkemizde demokrasi var mıdır, yok mudur? Kâmil mânâda hak ve hürriyetler kullanılıyor mu, yoksa birilerinin müsaade ettiği kadar mı kullanılıyor? Uygar Batı ülkeleri düzeyinde fikir ve düşünce serbestiyetine sahip mi bu ülke insanı? Yazarlarımız, aydınlarımız korkmadan, çekinmeden fikir ve düşüncelerini yazabiliyorlar mı, konuşabiliyorlar mı? Yoksa bütün bunlar, resmî ideolojinin sınırlarını çizdiği çerçeve ile mi sınırlı kalıyor? Bu sınırı ihlâl eden yazar ve çizerler soluğu mahkeme koridorlarında mı alıyor?
Bu ve benzeri suallere çeşitli cevaplar verilebilir elbette. Daha doğrusu her insan kendi anlayışına veya kafa yapısına göre inandırıcı olan veya inandırıcılıktan uzak cevaplar vermeye çalışır.
Gerçek demokrasiden haberi olmayan, insan hak ve hürriyetlerinin kutsallığına inanmayan, fikir ve düşünce hürriyetinin her insanın olmazsa olmaz en tabiî hakkı olduğunu dert etmeyen insanlar için, şu durumda ülkemizin hiçbir derdi, hiçbir sıkıntısı olmayabilir. Veya eşref-i mahlukat olduğu için yeryüzünün en değerli, en şerefli bir varlığı olan insana, bu mevkiyi, bu kıymeti lâyık görmeyen ve bunun için de ona her türlü gayr-ı kanunî, gayr-ı insanî muameleyi reva gören ve bu çeşit yaklaşımı gayet normal gören bazı çevreler nezdinde de bu ülke insanının hiçbir problemi, hiçbir derdi yoktur elbette.
Ya da gerçek demokrasinin ve meşrû hürriyetin ne olduğunun farkında olmayan, zorbalığı, istibdadı, keyfîliği hürriyet zanneden ve böyle bir hayat tarzına alışarak ülfete giren insanlar için de insan hak ve hürriyetlerinin, vicdan ve fikir serbestisinin, demokrasinin belki de hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Vatandaş olarak hak ve hukukunu bilmeyen, doğuştan Yüce Allah’ın bahşettiği bazı hakların hiçbir insan tarafından gasbedilemeyeceğinin farkında olmayan bazı garibanlar için de, cumhuriyetin veya demokrasinin bir değeri olmayabilir.
Ülke insanını adam yerine koymaya tenezzül etmeyen, kendilerini imtiyazlı ve çok üstün bir insan mevkiinde görme alışkanlığını terk etmeyen bazı elit çevreler açısından da, bu ülke insanının hiçbir sıkıntısı yoktur ve bu gibi insanlar bu topraklarda huzur ve sürurun tadını çıkarırlar.
Malûm çevreler öyle bilsinler veya öyle zannetsinler, ama biz biliyoruz ki bu ülkede hiç de küçümsenmeyecek, çözüm bekleyen o kadar çok problem, milleti rahatsız eden o kadar çok pürüz ve sıkıntılar var ki... Akl-ı selim insanlar bu sıkıntıların çoğunu biliyor ve yaşıyor.
Kısaca, bu ülkenin insanı, insanca yaşamak istiyor. Değer verilmesini, adam yerine konulmasını istiyor. Hiçbir kanunun yasaklamadığı haklarını serbestçe kullanmak istiyor. Düşündüklerini çekinmeden konuşmak, yazmak istiyor. İnancının gereğini hiçbir mâniye takılmadan yaşamak istiyor. Kanun adı altındaki dayatmaları, keyfîlikleri yaşamak istemiyor. Kılık-kıyafetine, başına-sakalına, örtüsüne-çarşafına karışılmamasını istiyor bu insanlar.
Yazımızın başında da söylediğimiz gibi, bu acı tabloyu, bu utanç verici manzaraları bazı insanlar görmese de, bazı çevreler görmezlikten de gelseler, biz biliyoruz ki şu söylemeye çalıştığımız keyfîlikler, dayatmalar, bu güzel ülkemizin, sık sık yaşadığımız veya şahit olduğumuz çirkin manzaralarıdır.
Zulme uğrayan, haksızlığa dûçâr olan insanlar, dertlerine belki devâ olur, belki devam etmekte olan bu haksızlıklara, bu keyfiliklere bir son verir beklentisiyle mevcut hükümeti iş başına getirdi. Yaklaşık dört yıldır iktidar olan bu hükümet de maalesef milletin beklentilerine devâ olacak bir adım atamadı. Geçmişten gelen sıkıntılar, yasaklar, keyfî uygulamalar artarak devam ediyor.
Bizce, milletimizi canından bezdiren kanunsuz yasakların kaldırılması, bütün keyfî uygulamaların sona erdirilerek, tam bir hürriyetin sağlanması, ülkemiz insanları için ekonomiden de, enflasyonun düşürülmesinden de, Türkiye’nin AB’ye girmesinden de çok daha önemlidir.
11.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|