An be an tüketiyoruz hayatı
Tükettiğimiz her bir zaman diliminden hesaba çekileceğimiz muhakkak. Kazanıyorsak da an be an, kaybediyorsak da.
İyilikler, kötülükler ‘her an’ muhatabımız. Nefes nefes tükettiğimize göre, nefes nefes hesabı olacak hayatın.
Kabri ve sonrasını düşünüp, yaşananları ciddiye alarak, dobra dobra konuşmak kendimizle ve çareler üretmekten başka bir yol yok.
Günler saatlerin, saatler anların kaybıyla kaybediliyor. Toptan değil yıkılışlar.
Onun için hayatın bütününü sorgularken, yaşananlardan ziyade, içinden geçiyor olduğumuz ‘an’ı yakalamak ve oraya bir şeyler katmak anlamlı. Çünkü ‘dün’ de yok, ‘yarın’ da. İkisi de bizim elimizde değil. Elimizde var olan sadece içinde yaşanılan ‘şimdi’dir.
Gün saatlerde, haftalar günlerde ve aylar haftalarda gizli. Güne müdahale, saatlere, saatlere müdahale ‘an’lara müdahaleyle mümkün.
Hayatın anlamı,’anlam’ı anlamakta gizli
Günü sabah namazıyla başlatıyor büyükler. Günün güneşi, sabah namazıyla doğuyor. Ondandır ki ezandan önce uyanıp, ezanı beklerler. Hayatı boyunca uykuda, üzerine güneş doğurmamış olanlar var.
Namazlarını kurallarına uygun kılanlar, günün en güzel işini yapmış oluyorlar. Tadili erkânıyla, huşu içerisinde, manevî zevkler alarak, tam hissederek, zikirleriyle, fikirleriyle tam bir huzur hali, kulluk hali içerisinde namazlar, insan olmanın hazzını tattırıyor insana.
110 yaşları devirmiş rahmetli dedemin, gece namazlarını hatırlıyorum. Sabah namazı başlamadan, epeyce bir gece namazları kılardı. Biz, çocukça uykular içindeyken, o hafifçe seslerle sûreler okur, odamızın maneviyatını süslerdi. Tabiî o zamanlar neden bu kadar namazlar kıldığını anlayamazdık dedemin. Meğer gece (teheccüt) namazları kabri nurlandıran bir namaz imiş. Rabbim mekânını nurlu eylesin.
Her sabah namazına kalkışta kulaklarımda dedemin o gönlüme dokunan, ‘haydi namaza kalk yavrucuğum, sana yarın şeker vereceğim’ sözünü duyuyorum.
Onun için o zamanlar sabah namazına kalkışlar hiç zor gelmezdi bana.
Namaz, tesbihat, cevşen, Kur’ânı Kerimle öyle bir anlam kazanıyor ki vakitler, seccadeden kalkasınız gelmiyor.
Hayatın anlamı, ‘anlam’ı anlamakla mümkün.
Sabahı kazanılmamış bir gün, büyük oranda kayba uğramış bir gün demektir.
Namazı kılınan vakit, kurtarılmış vakittir
Namazları olmayan gün, güneşi olmayan gün gibidir. Ya da namazı eksik olan gün, sıkıntı halinden başka bir şey değildir. Hatta hiçbir gerekçe yok, ama sıkıntılar yaşanıyor ise, namazsız vakitler yaşanıyor demektir.
Namazları kılınan gün, kurtarılmış gündür. Sonrası nasıl olsa oluyor, gerçekte de en iyisi oluyor.
Namazları olan bir gün, aydınlatılması mükemmel bir sokak gibi, pırıl pırıldır.
Sabah namazı ile birlikte cıvıltıları gelen kuşların canlılığı, topluca bir zikir halinden başka bir şey değil.
Canlı, cansız bütün mahlûkatın Yaratıcı bağı ortak.
Her şeyin her şeyle alâkalı olduğu apaçık ortada.
Dosdoğru namazlar, dosdoğru davranışlar getirmeli hayata. Hayat, din ile anlamlı. Hayatın nuru, esası, ihyası din ile olacaktır.
Elmadaki kâinat!
Bir elmanın varlığı için, koca bir kâinatın varlığını düşünüyor birileri. Tebrikler!
Öyleyse gün doğurmamak üzerimize önemli. Güneşten önce başlamak güne ve ondan önce doğmak hayata anlamlı. Güneşin, ‘Bir san’atı İlâhî olarak’ doğuşunu seyretmek, ancak insana yakışan bir hal.
Tefekkür, önce namazlarda yükseliş demektir. Manevî yükselişin en doruğu namazdır. Başı secdeye eğilen insan, hakikî insandır.
Elde edilenler, emek sarf edilen kadardır
İnsan günü, ya sabah kazanıyor ya da sabah kaybediyor.
Gelinip gidilen dünyadan, insanın nasıl gittiği dikkat çekici. Neticesinde ebedî bir saadeti kazanmak ya da kaybetmek olan bir hayat, nasıl an be an doyurulmasın. Anlamlı kılınmasın.
Zahmette rahmet var, ama hiçbir kazanım da öylesine, rastlantı eseri değil.
Her elde edilen, emek sarf edilen kadardır.
‘Hayranlık uyandıracak bir başarı için, hayranlık duyulacak şekilde çalışmak gerekir’ diyen Dr. John Zanicchi, çalışmanın yoğunluğuna ve sonucunda oluşacak getirilerine dikkatleri çekmektedir.
Ebedî bir hayatı kazanmak, emeğimizin, niyetlerimizin ve amellerimizin sonucu, Rabbimizin bize bir lütfudur.
Neyse ki, bir şey bütün bütün elde edilmezse, tamamen de terk edilmemeli.
‘Büyüklerin namazları nerede, bizimki nerede’ dememeli. Çünkü, eda edilen her bir namazın çekirdekten meyve vermiş ağaca kadar mertebeleri vardır. Bizim namazımız velev çekirdek derecesinde olsa bile, meyve vermeye namzettir.
Sabah namazında, ev ışıklarımızın çiçekler gibi açması duâsıyla.
10.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|