Ürkek ve özgür
İnsanlar da ülkelere benziyor
Sınırları var, yüzölçümleri
Yasaları var
Bayrakları, ilkeleri
Kimi dağlık bir arazidir.
Kimi kıraç
Kimi bereketli.
Kimi dardır
Kimi engin göz alabildiğince
Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir.
Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri
Sonuçta ne küçümse insanları kızım
Ne de önemse gereğinden çok
Ama anlamaya çalış
Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüz ölçümleri...
Ataol Behramoğlu, insanları ülkelere benzetiyor. Ve biz geçtiğimiz günlerde yüzölçümü çok geniş bir ülkemizi kaybettik. Hrant Dink, arkasında bıraktığı sisli bir cinayet ve son yazısıyla konuşulmaya devam ediyor. Yazımın başlığını, onun yazısındaki bir bölümden aldım. Daha doğrusu son bölümünden... Bakın ne diyor?
“Kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin tâ içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce...”
Hrant Dink, Agos, 19. 01. 2007, Yeni Asya, 21. 01. 2007
Hrant Dink, bu ülkeye, bu toprağa, bu insanlara inanan, güvenen biriydi. Güvercinleri katledebilecek bir insanın, insanların varlığını bilmiyordu, bilmek istemiyordu belki. Ama böyle bir sonda hayal etmiyordu belli ki... Onlarca insanın geçtiği bir caddede kurşunlanarak...
Her şey, ama her şey gözünüzün önünden geçiyor biliyorum. İlk kez haberlerden son dakika anonslarıyla geçtiği zamanlardan, cadde ortasındaki yerde yatan görüntüsünden, cenaze görüntülerine kadar herşey...
Hâlâ da gösterilmeye devam ediyor. Cinayetin sisli perdesi aralanmaya çalışıldıkça daha da devam edeceğe benziyor.
Bediüzzaman, her Müslümanın her hali Müslüman olmaz diyor ya... Her gayr-ı müslimin her halinin gayr-ı müslim olmadığı gibi... İşte hallerin tamamına yakınını Müslüman yapan insanlardan biriydi Hrant Dink. Ve böyle insanlara en fazla ihtiyacımızın olduğu bir zamanda aramızdan ayrıldı. Aslında bu ihtiyaç hiç bir zaman bitmez öyle değil mi? Her toplumda böyle tampon vazifesi yapan insanlar vardır, sayıları azdır, ama varlıkları bakîdir. Böyle insanların sayılarının fazlalaşması, toplumun huzuru ve refahı açısından gereklidir. Bu gerekli insanların sayısının artması için mücadele veriyordu Dink. Bazı gayr-ı hukukî yasalar hedef göstermeseydi, bir Türk düşmanı olarak değil, düşünce ve özgürlük kahramanı olarak kalacak, öldürülmeyecekti belki. Ama bizim gönlümüzde hep özgürlük kahramanı olarak kalacak...
Yeni Asya’ya verdiği röportajında, ‘biz bu topraklara gömülmeye geldik’ diyen Dink, bence hakikî vatanperverliğin ne olduğunu da gösteriyordu. Kavlen ve fiilen...
Bir yetimhanede büyüyen, daha sonra yetimhane arkadaşıyla evlenen, ayrılmış olan anne babasını barıştırıp, evinde yer gösteren biriydi o. Yetimhanede kalan çocuklardan hafta sonları gidecek evi olmayan çocukları alıp evine getiren, onlar mahzun olmasınlar, kimsesizliklerinden dolayı hüzünlenmesinler diye endişe eden biriydi aynı zamanda. Onları kendi evine eşiyle beraber yıkar, temizler, yedirir, içirir, gönüllerini mutlu eder öyle gönderirlerdi. Mümtaz bir haslet değil mi? Keşke böyle ufku ve gönlü geniş insanları son yolculuğuna uğurlamak yerine, bunların sayısını artırabilseydik... Ama ne yazık...
Hrant Dink, uğruna mücadele ettiği anlayışı, vefatıyla, yerine getirmiş oldu. Herkesin mutlu bir kabullenişle birbirini kabullenip barış içinde yaşattığı bir Türkiye... Bu onun cenazesiyle gerçekleşmedi mi?
En son Barış Manço öldüğünde böyle üzülüp yanmıştım. Şimdi de Dink için... Ama ona teşekkür borçluyuz gibi geliyor. Hasır altı ettiğimiz bazı hakikatleri, vefatıyla tekrar gün yüzüne çıkartıp hatırlattığı için...
Kendisine rahmet, metanetiyle dimdik duran kederli ailesine de sabırlar diliyorum. İnşallah Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğüne verdiğimiz en son kurban olur... Saygılarımla...
|