Resmen hepimiz yandık. İkinci andıç vak’asından sonra görüldü ki “TSK’ya taraftar olanlar ile TSK’ya ve askerî harekâtlara karşı olanlar" diye akreditasyona tâbi tutulmuşuz. Daha net söylemle askerî cenahtan gelen her uygulama ve tavra alkış tutanlar ile demokrasi, insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, cuntacılığa karşı çıkma gibi özelliklerinden dolayı fişlenen, listelenen gazeteciler yandı. Andıç mantığına, daha doğrusu bu andıcı hazırlayan vatansever kahramanlara(!) göre bu tip gazeteciler vatan-millet ve Sakarya için potansiyel tehlikedir. Sakıncalı piyade gibi yani. Diğerlerine gelince yorum yok. Herkesin listesi kendine…
Eğer mesele fikir ve düşünce özgürlüğü ise, eğer mesele demokrasiye sahip çıkma, cuntacılığa, askerî ihtilâllere karşı durma ise andıçta olumsuz not alan, isminin yanına eksi puan konulan gazeteciler için mesele traji/komik bir mizansenden ibarettir. Ben kendi hesabıma bilsem ki—hoş bizi adamdan saymazlar ya—ismimin karşısına 27 Mayıs İhtilâline, 12 Mart Muhtırasına, 12 Eylül Harekâtına ve 28 Şubat Sürecine karşıdır. Yeni Asya gibi bir Said Nursî öğretilerinin sesi olan gazetede yazardır. Nurcu’dur, gerici ve yobazdır. AB’ye, hukuk devletine taraftardır. Herkesin ve her inancın özgür ortamda kendini ifade etmesine destek verecek kadar hürriyetçidir. İdeolojik devlet anlayışına, kimden gelirse gelsin askerî zihniyetli yönetime muhaliftir” gibi notlar düşülmüş, inanın ki bu özelliklerimle iftihar ederim. Bunu şahsî şerefim ve fikir namusum açısından tarihe bir not düşme ve sağlam bir vesika sayarım. Ve bu tür andıç listelerinde olumsuz not almış olmayı değil, gazeteciler için belki bütün vatandaşlar için bir şeref vesilesi sayarım.
Eğer mesele gerçekten bir demokratik sosyal, laik bir hukuk devleti ise o zaman bu tür ideolojik devlet anlayışlarıyla ciddî ciddî meşrû zeminde mücadele vermek gerektiğini hatırlamakta yarar var. Çünkü bu tür uygulamalar demokrasinin gövdesine kurt girdiğinin alâmetleridir. Bu kurtların zamanla her kavramın içini boşalttıkları gibi, demokrasinin de, adaletin de içini boşaltacakları gün gibi açıktır. Böyle ulu orta ahkâm kesmek herkes için vahim sonuçlar doğurur. Söz gelimi orduyu kurum olarak sevdiği halde, cuntacılara, askerî cumhuriyetlere karşı olduğunu ifade eden bir kişiyi kavram kargaşasıyla askere ve orduya düşman kategorisine yerleştirmek asker ocağına yapılacak en büyük kötülüktür. Gün gelir bu şekilde subjektif ve indî fişlemeler o kadar ayağa düşer ki artık sabahtan akşama kimin vatan haini olacağı, kimin kahraman olacağı, kimin sakıncalı vatandaş sayılacağı, bir takım çok bilmişlerin insafına kalacaktır. Bunun ne demek olduğunu toplum mühendisleri daha iyi bilirler.
Bu tür spekülasyonlarla Türkiye ve halkımız çok ağır bedeller ödemiştir. Cumhuriyetimiz çok ağır yaralar almıştır. Vatanı, milleti gerçekten seviyorlarsa ve akılları gerçekten başlarındaysa vatandaşları kendi kafa fenerlerine göre andıçlamaktan vazgeçmelidirler. Yine de kendileri bilir. Buyurun biz böyleyiz efendim.
10.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|