Ekonomi ile ilgili hemen her istatistikî bilgide, Türkiye’nin gelir dağılımının adaletsiz olduğunu ortaya koyan rakamlara rastlanıyor. Dünyaca ünlü Forbes dergisinin açıkladığı ‘zenginler’ listesi haberi de aynı gerçeği hatırlattı. Habere göre Türkiye’de 25 dolar milyarderi varmış ve bu durum; Türkiye’nin ‘zenginliğini ve büyüklüğünü’ ortaya koyuyormuş...
Bilindiği gibi, bu problem sadece Türkiye ya da ‘fakir ülkeler’in problemi de değil. Bütün dünya bu dertten yana sıkıntılı. Dünyaya nizam vermek iddiasında olan ‘en zengin ülke’ Amerika’da da gelir dağılımında adaletsizlik var. Aradaki fark, orada nisbeten ‘fakir’ sayılanların da belli bir gelir düzeyine sahip olması. Yoksa, gelir dağılımında adalet sağlandığını söylemek imkânsız.
Forbes’in haberini manşetlere taşıyan medya, nedense işin bu yönüyle pek ilgilenmedi. Hatta, komşumuz Yunanistan’daki ‘zenginler listesi’yle Türkiye’deki ‘liste’ karşılaştırıldı ve bizim daha zengin olduğumuza, dolayısıyla daha ‘güçlü/haklı’ olduğumuza özel vurgular yapıldı.
“Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar” meselâ haberde şu bilgiler yer alıyor: “Forbes dergisi tarafından her yıl yayımlanan milyarderler listesinde yer alan Türklerin sayısı üç yılda 20 kişi artarken, dünya zenginleri içindeki ağırlığı da kaydadeğer ölçüde arttı. Forbes’in 2007 listesine göre dünyadaki milyarderlerin serveti son üç yılda yüzde 84 artarak 3.5 trilyon dolara ulaştı. Öte yandan aynı dönemde Türk milyarderlerin serveti 3.5 katına çıkarak 37.5 milyar dolara yükseldi. Böylece Türk milyarderlerin dünya zenginleri içindeki payı yüzde 0.6’dan yüzde 1.1’e çıktı. Milyarder sayısı olarak da 2006 listesinde dünya zenginlerinin yüzde 1’i Türklerden oluşurken bu yıl bu oran yüzde 2.7.” (Milliyet, 10 Mart 2007)
“Milyarder yetiştiren ülke” olarak övünüyoruz, acaba bu övünmede haklı mıyız? Tamam, zenginlerin malında gözümüz yok, fakat zenginler ‘fakir’lerin halinden anlıyor mu? Ya da şu sorunun doğru cevabını verebiliyor muyuz: “Daha çok zengin mi yetiştiriyoruz, fakir mi?” Keşke bu sorunun cevabını ‘zengin’ şeklinde verebilseydik. Ne yazık ki, daha çok fakir yetiştirdiğimiz gibi, zengin ile fakir arasındaki uçurum da büyüyor.
Gerek Türkiye ve gerekse dünya için asıl tehlike de bu noktada: Zengin ve fakirler arasındaki uçurumun kapanamaz hâle gelmesi. Milyonların fakirliğinden beslenen bir zenginlik, ‘dolar milyarderi’ de olsa kimseye kalıcı fayda sağlamaz. Zengin ile fakir arasındaki uçurumu kapatmanın yolu da bellidir: Zekât köprüsünü kurmak.
“Dolar milyarderleri” başta olmak üzere dinen ‘zengin’ kabul edilenler için ‘kenarda duran para’nın 40’da 1’ini fakire vermek çok mu zor?
Yoksa bizim zenginlerimizde ‘gönül zenginliği’ mi kalmadı?
11.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|