Değerli dostumuz Ahmet Hoca, Nuri Beyin sponsorluğunda bir kısım ilim erbabını İstanbul Küçük Çamlıca Tesislerinde toplamış, bizi de dâvet etti. Şeref misafiri Prof. Dr. Hayreddin Karaman’ın sohbetini dinleme fırsatı bulduk.
Muhterem Prof. Dr. Hayreddin Karaman Hocamız imam-hatip okulunun mezunlarının ilklerinden. Okul bitince tayini Amasya’nın bir köyüne çıkmış, hizmetleriyle imam-hatipliye hayran kalan köylüler çocuklarını bir bir imam-hatip okuluna göndermeye başlamışlar. Prof. Dr. Süleyman Uludağ gibi bir çok profesör çıkmış bu köyden.
Tamamı dört saati bulan sohbetlerimizde isabetli tesbit ve yorumlarını dinlediğimiz hocamız sayesinde İslâmın her devre hitap eden, makul ve yaşanabilir bir din olduğu gerçeğini bir kere daha gördük.
Zamanın Japon prensi, Sultan Abdülhamid’den İslâmı anlatacak ilim adamları istediğinde, “Eğer istediğine cevap verebilecek ilim adamı bulsaydım onları Anadolu’ya gönderirdim” dediğini biliyoruz. O günlerde iki elin parmaklarıyla gösterilecek kadar İslâmı anlatabilecek az ilim adamı vardı Osmanlı’da.
Gerçekten dinî ilimleri de, müsbet ilimleri de iyi bilen, günün insanına hitap edebilecek; İslâmın ruhu, kalbi, aklı ve hissiyatı doyuran mükemmel bir din olduğunu gösterebilecek yetişkin ilim adamlarına her dönemde ihtiyaç var. Bediüzzaman Hazretleri, “Ben vaizleri dinledim. Nasihatları bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasavet-i kalbimden başka üç sebep buldum” der.
Bunları anlatırken de birinci olarak vaizlerin, şimdiki zamanı geçmiş zamana kıyas edip iddiâlarını tasvir ederlerken parlak gösterdiklerini, mübalâğaya kaçtıklarını söyler. Tesir ettirmek için iddialarını ispat edip hakikat araştıranları ikna edeceklerken bunu ihmal etmişlerdir.
İkinci olarak birşeyi teşvik ederlerken veya birşeyden sakındırırlarken ondan daha önemli bir şeyin değerini düşürdüklerinden dinin dengesini muhafaza edememişlerdir.
Üçüncüsü: Belâgatın gereği olan hâle, yani zamanın gereklerine, hastalığın teşhisine uygun söz söylememektedirler. Gûya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.
Sözün kısası vaizler hem tahkik ehli birer âlim olmalı, tâ ispat ve ikna etsinler. Hem hikmetli söz söyleyen birer müdakkik kişiler olmalılar; tâ dinin dengesini bozmasınlar. Hem belâgatlı konuşan muknî kimseler olmalılar. Tâ hâlin ve zamanın gereklerine uygun söz söylesin, dinin terazisiyle tartsınlar.1
Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de böyle âlimlere hasret kaldık. İşte Hayrettin Karaman Hocamız böylelerinden biri. İkna edici, doyurucu izahlarıyla dinleyicilerin hemen dikkatini çekiyor.
Birkaç saatlik sohbetimizden yarın da inşaallah bazı anekdotlar anlatalım.
Dipnotlar:
1- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 88-89.
14.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|