Türk insanının kendine has özelliklerinden biri de hiç şüphesiz temizlik konusundaki hassasiyetidir. İşte buralarda mumla arar olduğum bu eşi bulunmaz haslet insana insan olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Hayata dair gereksiz detay gibi görünebilir, fakat yaşarken çok ciddî önem arz ediyor.
Amerika’da yaşayanlar; evlerden iş yerlerine, kılık-kıyafetlerden, yemek alışkanlıklarına kadar temizlik hususunda çok rahatlar. Ayrıca, sözümona modern ve çağdaş insanlar, kendi hallerinden oldukça da memnun görünüyorlar.
Oturduğunuz apartman dairesinde olur da bir tamir işi çıkarsa eve ayakkabılarıyla girecek olan görevliye—misal: Geçen gün kapıyı güm güm alacaklı gibi çalan santral görevlisinin kapıyı açar açmaz ayakkabılarıyla dalması—ne söylesek de, ayakkabılarını çıkarttırsak diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bazıları iş kuralı gereği çıkaramayacaklarını kibarca belirtse de bazıları sizi çok rahat tersleyebiliyor. Sanki evde ayakkabıyla yaşamak çok normal de, ayakkabıları kapı girişinde çıkarmak son derece anormalmiş gibi.
Yolda giderken karnınız acıktı ise çok fazla helâl yeme seçeneğiniz olmadığı gibi, Türkiye’de olsa kesinlikle girip oturmayı tercih etmeyeceğiniz özensiz ve düzensiz masalarda, mümkünse etrafa bakmadan yemeğinizi yeyip kalkıyorsunuz. Olur da etrafa bakmaya kalkarsanız, masalardaki bir karış tozu görecek ve moralinizi bozacaksınız. Kimin umurunda?
New York’u Yaşamak adlı kitabın yazarı Zülal Kalkandelen Hanımın “İtiraf ediyorum: çamaşır yıkama sorunum var!” adlı yazısına rastlayınca, evet, dedim, işte bu. Nasıl sorun olmasın ki. Buradaki çoğu evde çamaşır makinası yok! Ne var? “Laundry service.” Çamaşırhane diyelim biz ona. Müstakil ev ya da lüks apartman dairesinde oturmuyorsanız çamaşırhaneyi kullanmanız gerekiyor.
Evlerdeki bütün beyaz eşyaları gerekli gören bu zihniyetin çamaşır makinesini neden fuzulî saydığına bir türlü aklım ermiyor. Ayda bir lütfen çamaşır yıkadıklarından olsa gerek, çamaşırhaneler onlar için yeterli oluyor. Biz Türkler için son derece ilginç olan bu zorunluluk hali, uzun bir alışma dönemi gerektiriyor.
Çünkü herkesin evinde ve aileye özel olması gereken çamaşır makinesi, koca bir site tarafından ortak kullanılıyor. (Onlarca çamaşır ve kurutma makinasının bulunduğu çamaşırhane.) Hani bilsek, diğerleri de bizim kadar temiz ve titiz neyse, ama o kadar umursamazlar ki eşyalarınızın yıkama süresi bittiğinde onları makinadan çıkarıp üstüne koyabiliyorlar. Ya da eşyaları eve alıp katlamaya başladığınızda bir de fark ediyorsunuz ki en sevdiğiniz giysileriniz çalınmış. Gidip de şimdi kime hesap soracaksınız?
Her şeyi geçtim de bir başkasına ait giysiyi, hem de çamaşır makinesinden çalan kişiye “Pes doğrusu” diyorum.
Çamaşır çilesi bu kadarla da bitmiyor. Her daim insanın yanında bozuk para bulunabilir mi? Makineler belli sayıda çeyreklik (Quarter) atılarak çalışıyor ve eğer yanınızda bu bozukluklarınızdan yeteri kadar yoksa bankadan ya da market kasalarından alıyorsunuz. Hadi oldu da geç çıktınız işten, bankalar kapandı, market kasalarında bozukluk tükendi, çamaşırlarınız size bakıyor siz onlara, “Bir dahaki bahara” şeklinde mahzun mahzun yüz düşürüyorsunuz.
Her şekilde görüyorsunuz ki;
Temiz olmak, ak ve pak olmak,—ruhen ve bedenen ve yaşadığın mekân olarak—yalnızca kalbe yazılmasıyla mümkün oluyor.
13.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|