Aslında AKP fikirlerin bir ürünü değil, şartların bir ürünüdür. Bu itibarla araz veya heyula gibidir. Durduğu yerin rengini alır. Bu itibarla, Suriye ile İsrail arasında İbrahim Süleyman ile birlikte gizli veya dolaylı görüşmeleri yürüten İsrail’in Türkiye’deki eski büyükelçilik müsteşarı Alon Liel AKP’nin duruşunu ‘Erdoğanizm’ olarak tanımlamıştır. ‘Kemalizmin yeni versiyonu’ demek istemişti. Erdoğanizm şartların ürünüdür. Şartlar değiştiğinde o da değişir veya onu var eden şartların ortadan kalkmasıyla o da ortadan kalkar. Kısaca, Türkiye’de denildiği gibi, AKP bir kitle partisidir. Eskiden ‘tatlı su solcusu’ diye bir deyim vardı. AKP de kendisi açısından öyledir. Bununla birlikte, AKP İslâm dünyasına model olmuştur. Bu model oluşunun bizzat kendisiyle bir alâkası yok.
Türkiye Osmanlı döneminde ve ardından Tanzimat’la birlikte Batılılaşma sürecinde İslâm dünyasının en ileri modeli olagelmiştir. II. Mahmud döneminde Türkler fes giydiğinde Fas’dan Endonezya’ya kadar neredeyse herkes fes giymiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra gerçekleşen inkılâplar muvacehesinde Türkler şapka giymeye başlayınca İslâm dünyası da aynı şeyi taklit eder.
Türkiye, İslâm dünyasının küresel ve evrensel gücüdür. Cazibe odağıdır ve taklit merciidir. Taklit mercii bazen doğru, bazen de yanlış yapabilir. Hatta ilginçtir, Cumhuriyetin ilk yıllarında bir cumhuriyet balosunda Mısır sefiri fesiyle baloya katıldığı için küçük düşürülmüş ve bu durum iki ülke arasında küçük çaplı bir krize yol açmıştır.
Doğru veya yanlış AKP de bugün itibarıyla İslâm âlemindeki en gelişmiş tecrübedir. Sudan’dan Asya’ya kadar etki alanına sahiptir ve taklit edilmektedir. Mustafa Kemal döneminde farklı sosyal yapılara sahip olan Afganistan Kralı Emanullah’dan İran Şahı Rıza Pehlevi’ye kadar bir çok lider Türkiye’deki kıyafet inkılâplarını taklit etmeye kalkışmışlardır. Ama hiçbirisi Türkiye modelini tutturamamıştır. Hep eksik kalmıştır. Hatta Irak’ta Faysal’la birlikte Satı el Husri Türkiye’deki inkılâpları taklit etmeye kalkışmışsa da projeleri akim kalmıştır. David Frum’un yazdığı kitaplara bakacak olursanız aslında Saddam Hüseyin ve Nasır da aynı modele ve kalıba uydurma girişimleridir. Gerçekten de Nasır’dan Saddam’a kadar Arap dünyasının militarist yapılı liderlerinin tamamı İttihatçı kalıntısıdır. Türkiye’de 1950 sonrasında İttihatçı gelenek kırılırken vaya sadece darbe süreçlerinde hortlarken Arap dünyası bu süreci 1950’li yıllardan sonra yani sömürgecilik sonrası yaşamaya başlamıştır. Nasır, Esad ve Saddam Hüseyin bunun bir ürünüdür. İttihatçılığa sadece sosyalizm sosu katılmıştır. Daha doğrusu İttihatçıların temsil ettiği Fransız Devrimi ile Sovyet Devriminin bir bileşkesini temsil etmişlerdir.
***
Bugün de Fas’dan İran’a kadar birçok hareket AKP’yi model almaktadır. Zira İslâmî hareketler bir model veya yöntem çıkmazı içindedir. Daha doğrusu kıblesini kaybetmiştir. Bu bağlamda, Türk tecrübesi en ileri tecrübe olarak kendisini dayatmaktadır. Ve az çok uluslararası kabule de mazhardır.
Lübnan’da yayınlanan Safir gazetesinin bir haberine göre, Suriye Müslüman Kardeşler Lideri Ali Sadreddin Beyanuni “Türk tecrübesi bize en yakın tecrübedir” ifadesini kullanmış. Suriye’ye yönelik bir dış askerî müdahaleyi onaylamayacaklarını dile getiren Beyanuni hareketlerini şöyle tanımlıyor: “Bizim devlet tasavvurumuz kesinlikle sivildir. Demokrasi ve Batı medeniyetinin insanî karakterli değerleriyle de ittifak içinde olan İslâmî referansı esas alır. İhvan’ın arzu ettiği devlet şekli teokratik bir devlet modeli değildir. Din adamlarının devlet üzerinde bir egemenliği ve otoritesi yoktur. Otorite halk tarafından seçilmiş olan parlamentonundur. Türkiye’nin özel şartlarını dikkate almakla birlikte Türk modeli bizim arzu ettiğimiz sivil devlet modeline en yakın olanıdır...”
***
El Ahram yazarlarından Hasan Ebu Talib’in 3 Mart 2007 tarihli yazısına da bu konu damgasını vurmuş: Mısır’ın Türkiye’den öğrenecekleri var. Yazıda şöyle deniliyor: “Derin kutuplaşmaların yaşandığı Mısır, modernite-din çatışmasını çözmek için Türkiye’deki diyalog modelini örnek alabilir. Türkiye son yıllarda çeşitli kuruluşların da katkısıyla dini dışlayan sistemini olumlu yönde değiştiriyor...”
Aslında diyalog modeli Mısır’ın tanımadığı bir sistem değil. Zaman zaman İslâmî hareketlerle diyaloğa gidiyor, ama Türkiye’deki gibi paylaşmaya gidemiyor. Son seçimlerde İhvan’ı hazmedememesi bunun bir göstergesidir. Bu anlamda Mısır tecrübesi Türkiye tecrübesinden daha geridir. Ancak Türkiye’deki iktidar paylaşımı da zorakidir. Sürtüşmeye ve kutuplaşmaya ve dışlamaya hatta darbelere açıktır. Bununla birlikte Mısır Turizm Bakanlığının yüksek memurlarından olan Ahmed el Hadim turizm alanında da model olarak Türkiye’yi benimsediklerini söylemektedir.
Her halükârda Türkiye’nin yıldızı her zaman parlıyor. Türkiye yanlışıyla da doğrusuyla da pusula. Bu pusulanın artık sorumluluğu gereği sadece doğruyu göstermesini arzu ediyoruz.
13.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|