Filistin’in anahtarı Bağdat, Bağdat’ın anahtarı da İstanbul’dur. Bu denklemi idrak edemeyen Ortadoğu’nun kaderini bilmiyor demektir. Bağdat’ta üst düzey memurlar toplantısı aslında İstanbul’da başlayan sürecin; Çırağan sürecinin bir devamıdır. Ve Bağdat’ta yapılan yüksek düzey memurlar toplantısı Nisan ayında dışişleri bakanları toplantısı seviyesiyle taçlanacak olursa; muhtemelen bunun toplanma yeri yine İstanbul olacak, başladığı noktaya avdet edecektir.
İstanbul’da olması sadece bir sembolü ifade etse de sembolizmin ötesinde Ortadoğu’da yeni düzenin nirengi noktası İstanbul olacaktır. Onu ıskalayan bütün girişimler vakit zayiatı ve havanda su dövmekten ibaret kalacaktır. Elbette Türkiye bugünkü mevcut yapısıyla da anahtar rolünden ziyade kilit rolü oynuyor. Bu rolün de müsbet açılımlarla takviye edilmesi gerekiyor. Bağdat toplantısı aslında Irak konusunda diplomatik yolun denenmesi konusunda bir ilki teşkil ediyordu. Bu yolun denenmesi tavsiyesi Baker-Hamilton raporu’ndan önce de yapıldı, sonra da. Ancak bugüne kadar müyesser olmamıştı.
Diplomasi netice itibarıyla cephede yapılan savaşın masada devam etmesidir. Masada iyi niyet ve uzlaşma amacı güdülmezse sonuç yine hüsrandır. Bağdat’ta aynı masayı paylaşan rakip taraflar tezlerinden pek vazgeçer gibi görünmüyorlar. Netice itibarıyla, bu bir peşrev ve ilk deney olsa bile her başlangıç bir niyet bildirimidir ve bir sonuca işaret eder. Taraflar bu minvalde giderlerse neticeye varamazlar. Çünkü iki taraf da haklı oldukları tezinden yola çıkıyorlar. Yani hakikat ve uzlaşma peşinde değiller. Diplomatik oyunlarla kazanımlarını koruma veya pekiştirme peşindeler.
Sonuç olarak, hakikat peşinde olmayanlar, takıntı ve enaniyet ve gurur peşindedirler. Bu ise tarafları bir sonuca götürmez. Sözgelimi, İranlılar 6 diplomatlarının Amerikalılar tarafından kaçırıldığını söylediler. Bunun doğru olmadığını kendileri de biliyorlar. Sadece Bağdat’taki bir diplomatları kaçırıldı. Halilzad ise hiçbirinin diplomat olmadığını iddia etti. Bu da zımnen onları kendilerinin kaçırdığının itirafıdır. Erbil’de kaçırılarınların diplomatik sıfata haiz olmadıklarını bizzat İranlı yetkililer de itiraf etmişti. Öyleyse sadede niye gelmiyorlar? Tribünlere mi oynuyorlar?
***
Amerikalıların amacı da çekilmek değil, aksine kendileri açısından güvenliği sağlamak. Bunun için sopayla Suriye ve İran’ı da kendilerine angaje etmek istiyorlar. Bush, 21.500 askerden sonra 8500 yeni askerin daha Afganistan ve Irak’a sevkine karar verdi. Dolayısıyla görüşmeler böyle bir havada cereyan etti. Herkes kendi tezlerini tekrarladı ve dolayısıyla sağırlar diyaloğu yaşandı. Amerikalılar diplomatik ilişkilere sahip oldukları Suriyelilerle doğrudan görüşürken buna mukabil İranlılarla dolaylı olarak görüşmüş oldular.
ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Zalmay Halilzad “İranlılarla doğrudan, başkalarının önünde ve masada konuştum. Irak’la ilgili kaygılarımızı ilettim” derken, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmed Arakçı “Bire bir görüşme olmadı. Her şey toplantı çerçevesindeydi” vurgusu yaptı. Tarafların Irak’la ilgili kozlarını ve suçlamaları ortaya koyduğu toplantıda Irak Başbakanı Nuri Maliki’nin “Bölge ve dünya ülkelerinden, belirli bir mezhebi, etnik grubu ya da partiyi destekleyerek, Irak’ın içişlerine müdahale etmekten kaçınmalarını istiyoruz” çağrısı dikkat çekti. Maliki, “Bölge ülkelerinin mezhepçiliği kışkırtmasına izin vermeyeceğimiz gibi Irak merkezli bir grubun komşu bir ülkeye düşmanlık etmesine de izin veremeyiz. Irak, bölgesel ve uluslar arası uzlaşmazlıkların savaş alanına dönüşmemeli” diye ekledi. Halilzad da İran ve Suriye’yi hedef seçerek, “Bu masada temsil edilen hiçbir ülke Irak’ın parçalanmasından fayda görmez, aksine herkes bundan zarar görür” diyerek direnişçi gruplara silâh sevkiyatının durması talebini dile getirdi. Maliki’nin hilâfına Halilzad ise İran ve Maliki hükümetini ima ederek komşu ülkelerin Irak’ta mezhep kışkırtıcılığı yapmamalarını istemiştir. Rice da daha önce benzeri ifadeler kullanmıştı. Sonuçta eski tezler bir kez daha ortak masa etrafında seslendirilmiş oldu.
***
İran Dışişleri Bakan yardımcısı Arakçı, ülkesine yöneltilen suçlamaları reddedip, şiddete ABD işgal güçlerinin sebep olduğu karşılığını verdi. ABD’yi ikili oynamakla suçlayan Arakçı sözlerini şöyle bağlamıştır: “Çekilme için takvim ortaya koyarlarsa şiddet sorununun çözülmesine yardımcı olur. İran, Irak’a barış ve istikrar getirilmesine yardım etmeye hazırdır.” Bu mesaj, Rafsancani’nin daha önceki açıklamaları dikkate alındığında şu anlama gelir: ‘İşgale yardımcı olduğumuz gibi, payımız karşılığında işgal sonrasına da yardımcı olmaya hazırız...’ İranlıların masadaki en somut teklifleri bu olmuştur.
Irak’ta öncelikli olarak yapılması gereken bir an önce işgalden ve onun etkilerinden kurtulmaktır. Bütün problemlerin anası işgaldir. Onun türevi de işgal sonrasında onunla paralel gelişen Irak’ta artan İran nüfuzudur. İkinci kademede yapılması gereken de bu nüfuzun bloke edilmesi veya sınırlandırılmasıdır. Haris ed Dari gibilerin de dediği gibi birisi olunca ötekide otomatik olarak peşinden gelecektir. İşgalin dördüncü yılı değerlendirmesinde, Türkiye’nin, Irak politikasında ‘çok iyi bir duruşu’ olduğunu belirten Iraklı Müslüman Alimler Heyeti Başkan Yardımcısı Amir El İgaidi, “Türkiye, Irak’ın birliği için çalıştı, biz umut ediyoruz ki bundan sonra da böyle devam eder...” Bundan dolayı az gidilse de uz gidilse de çözüm yine düğümün çözümü İstanbul’dadır.
12.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|