Türkiye'de ilk genel seçimler, 1908 yılı sonlarında yapıldı. Bu tarihten yaklaşık yüz yıl sonra yapılacak parlamento seçimlerinin de, mevsim itibariyle yine aynı dönemde olacağı kuvvetle muhtemel.
Bir asır önceki seçimlere birbirine rakip iki önemli parti iştirak etmişti: Birincisi İttihat û Terakki Fırkası, diğeri ise Ahrâr–ı Osmaniye Fırkası.
İttihatçıların komitacılık karakteri, baskıcı ve muhalif olana tahammülsüzlükleri sebebiyle, Ahrarlar (hürriyetçiler), bu seçimi kaybetti. Bir tek mebûs olsun, parlamentoya üye sokamadı. (Bazı mebuslar, sonradan Ahrar safına geçti.)
1908 yılı Aralık ayında Meclis açıldı. Ancak, mutlak çoğunluğunu İttihatçıların teşkil etmiş olduğu parlamentoda, hükümet kuracak kadar olsun "devlet adamı" seviyesinde adam bulunmuyordu. Zira, mebusların çoğu kendini bilek zoruyla seçtirmiş olup, diplomasinin dilinden pek anlamayan kimselerdi.
Bu durumda, başka kesimden (özellikle Ahrar'dan), bürokraside yetişmiş, bilgili, kapasiteli devlet erkânına ihtiyaç hasıl oldu.
İşte, duyulan bu ihtiyaç sebebiyle, kabineye tarafsız görünen veya Ahrar'a yakınlıklarıyla bilinen kimseler de dahil edildi.
Ne var ki, alt kademelerde bulunan ve daha ziyade komitacılıkla iş gören İttihatçı artıkları, bu durumdan bir türlü memnun olamıyorlardı. Daha doğrusu, meydanda istedikleri gibi at koşturamadıklarından, hükümetin icraatını beğenmiyorlardı... Bu memnuniyetsizlik, üç ay kadar sonra, yani 1909 Mart'ında had safhaya çıktı.
Kısa sürede mason ve dönmelerin kontrolüne girmiş olan İttihatçılar, bu memnuniyetsiz durumdan derhal bir vazife çıkarmaya koyuldular; meş'ûm "31 Mart Vak'ası"nı tertip ettiler... Hemen ardından,orduyu harekete geçirdiler ve ülke idaresine el koydular.
Böylelikle, idareye el koyma geleneği de başlatılmış oldu.
1909 Nisan'ında hükümeti deviren Hareket Ordusu, Mayıs ayında da İttihatçıların muhalifi konumundaki Ahrar ve İttihad–ı Muhammedî Cemiyetinin ileri gelenlerini tutuklayıp asmaya başladılar.
Yani, darbeden sonra, halka dehşet verecek kanlı icraatlar.
Benzer icraatlar, 1913'te "Bâbıâli Baskını"yla, 1925'te "Şeyh Said Hadisesi" bahanesiyle, 1960'daki kanlı cunta darbesiyle, 1971'de bir başka cuntanın ültimatomuyla ve 1980'deki 12 Eylül ihtilâliyle tekrarlayarak devam etti.
Derken, geldik 2007 senesine. İlk seçimlerin ve ilk darbenin üzerinde hemen hemen yüz yıllık bir zaman geçti. Yani, hürriyet ve demokrasi mücadelesine yaklaşık bir asrı geride bıraktık.
Bu yılın ortalarında Cumhurbaşkanı değişecek; yıl sonuna doğru da parlamento yenilenmiş olacak.
Bakalım, siyasî misyon itibariyle yüz sene öncesinin Ahrar'ına ve elli sene öncesinin Demokratlarına bağlanan "hürriyetçi demokratlar" nasıl bir varlık gösterecek ve seçimlerden nasıl bir sonuç alacak...
Göstergeler, işaretler, beşaretler, bize yeni bir dönemin, yahut yeni bir Türkiye'nin fotoğrafını, manzarasını tarif ediyor gibi...
Üstad Bediüzzaman, 1910 telif tarihli Münâzarât isimli eserinin başlarında, hürriyet ve meşrûtiyetin tam cemalini yüz sene sonra görmenin mümkün olduğunu ifade ediyor.
İç ve dış gelişmeler ve konjonktürel şartlar da, aslında böyle bir neticeyi müjdeliyor.
Yeni seçilecek olan cumhurbaşkanının ve yeni teşkil edilecek olan Millet Meclisinin, hürriyet ve meşrûtiyetin (özgürlük ve demokrasinin) hakikî cemalini göstermede ciddî ve samimî şekilde çalışacaklarını hem ümit, hem de temenni ediyoruz.
GÜNÜN TARİHİ 12 Mart 1971
Siyasî istikrarı 12'den vuran muhtıra
12Mart Muhtırası. Ordunun üst komuta kademesi, işbaşındaki hükümeti hedef alan bir ültimatom verdi.
TSK'nın, Cumhurbaşkanı ile Millet Meclisi ve Senato başkanlarına gönderdiği muhtırada "Türk Silâhlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan üzerine almaya kararlıdır" ifadesi kullanıldı.
Bu, şu demekti: Hükümet istifa edip çekilmezse, ordu idareye doğrudan el koyacak.
AP lideri Başbakan Süleyman Demirel, bu gelişme üzerine, Çankaya'ya giderek Cumhurbaşkanı Sunay'a istifasını sundu.
Muhtıranın üç maddesi
12 Mart Muhtırası, Cumhuriyet tarihinde yaşanan ve mevcut iktidarı hedef alan ikinci askerî müdahaledir.
Aşağıda okuyacağınız bu muhtıranın metni, 1971 yılı 12 Mart günü saat 13.00'da TRT radyolarından okunarak ilân edildi. Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan muhtıranın metni şu maddelerden oluştu:
1) Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu, anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.
2) Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partilerüstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zarurî görülmektedir.
3) Bu husus, sür'atle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri, kànunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.
Siyaset paramparça
Bu muhtıra, netice itibariyle, kanlı 27 Mayıs Darbesinden sonra toparlanmaya çalışan ve bir derece istikrara kavuşan siyasî yapıya ağır bir darbe vurdu. Siyaseti paramparça etti. Kalkınma hamlesinin canına okudu.
Ayrıca, ülke yönetiminin ehliyetsiz ellere geçmesine, ara rejimlerin meydan almasına ve koalisyonlar hükümetinin başlamasına sebebiyet verdi.
İşte, özellikle bu tarihten sonradır ki, hür seçimlerde daima işbaşına gelmiş olan Demokrat misyon, tek başına iktidara gelme şansını bir daha yakalayamaz oldu.
12.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|