İnsanlık yolunda önemli bir mesafe kat etmemiş olanların beslendikleri mecralardan biri de, insanları karalamakla meşhur olmaya çalışmaktır. Karalama edebiyatının temelinde şüphesiz iftira gibi, insanî hasletlerini geliştirmiş insanların şiddetle kaçındığı bir davranış biçimi vardır. Bu nitelemelere giren davranış biçimlerine aklı başında olan insanlar iltifat etmezler.
İftira, yüce dinimizin naslarıyla da şiddetli bir şekilde men edilmiştir. Zira iftira denilen çirkin silahla, insanların maddî ve manevî dünyalarında önemli yaralanmalar meydana gelmektedir. İftira ve ona bağlı olarak karalamalar insanî olmaktan çok şeytanîdirler. Bu sebeple de kul hakkının yenmesine ve dolayısıyla ukbada azabın hak edilmesine sebep olmaktadır bu tür davranışlar.
Sadece dünyayı düşünen insanlar, başkalarının zarara uğramasında, birilerinin başkaları tarafından yanlış anlaşılmasında kendilerine bir fayda umuyorlar. Bu sebeple bir kısım insanlar başkalarını kötülemekle kendi iyiliklerini ortaya koyacaklarını sanmaktadırlar. Çoğu zaman da meşhur olmak için sağa sola saldırmaktadırlar.
Başkalarının da düşüncelerinde veya tercihlerinde bir hakikat payının olabileceğini kabul etmek istemeyenler, düşünce gibi bir nimetin insanlar tarafından iyi bir şekilde değerlendirilmesine engel olmaktadırlar. Çünkü onlara göre herkes onlar gibi davranmalı, onlar gibi düşünmelidir. İstedikleri gibi olmayınca da yaygaralarla, karalamalarla kinlerini orta yere savurmaktan çekinmemektedirler.
Şüphesiz zamanımızda insanları başkalarına karşı tahammülsüz bir duruma getiren en önemli alan siyaset alanıdır. Akılları geveze, kalbleri ifsad eden zamanımızın siyaseti ne yazık ki menfaat üzerinde dönmektedir. Siyaset denilen anaforun içine girenlerin etrafına makul bir şekilde yaklaşmaları mümkün olmamaktadır neredeyse. Çünkü böyle durumlarda tarafgirlik duyguları kendine esir etmekte, şeytanı melek, meleği de şeytan suretinde gösterebilmektedir.
Siyasî yaklaşımlar “Hak yalnız benim mesleğimdir, başkaları batıldır” şeklindeki fasit dairede insanları bir çok memduh hasletlerden mahrum bırakmaktadır. Halbuki asıl olan “En güzel meslek veya meşrep benimkidir. Ama diğerleri de haktır” şeklindeki bir yaklaşımla insanları değerlendirmektir. Bu şekildeki bir bakış tarzı insanları hemcinslerine karşı müsamahakâr kılar, kardeşlik duygularının geniş kitlelere yayılmasını sağlar.
İnsanlar, bilhassa da Müslümanlar arasındaki kardeşlik duygularını dumura uğratanların elbette ki veballeri büyük olacaktır. Böyleleri insanlar arasında fitne rüzgârlarının esmesine sebep olmaktadır. Bunlar kaş yapayım derken göz çıkarmaktadırlar.
Kimse tahripkâr davranışlarıyla, kardeşliği, birlik-beraberliği, dayanışmayı, yardımlaşmayı emreden İslâma ve insanlığa hizmet edemez. Kimsenin din adına, kin ve haset duygularını orta yere çıkarma hakkı bulunmamaktadır.
Bir insanı veya insan topluluğunu, davranışlarının arkasındaki hikmetini bilmeden, tenkit etmek ve bu konuda itham edici yaklaşımlar sergilemek insanî değildir. Makam, mevki ve mansıp peşinde oldukları halde, din ve dindarlık kisvesine bürünen insanların davranışı münafıklığı simgelemektedir. Küfürden daha da şiddetli olan iki yüzlülüğün, yani münafıklığın sergilenmemesi için insanların olduğu gibi görünmesi ve göründüğü gibi olması gerekmektedir. Toplum bazında da, fert bazında da riyakârâne davranışlardan çok çektik ve çekmeye devam etmekteyiz.
Başkalarını tenkit etmeden önce aynanın karşısına geçip kendimizi iyi bir şekilde gözden geçirmemiz gerekmektedir. Başkalarının geçmişini değerlendirmeye tabi tutmadan önce bizlerin geçmişte hangi iplerde cambazlık yaptığımızı hatırlamaya çalışalım.
Utanma duygusunun ne olduğunu bilmeyen insanlar ne yaparsa yeridir. Utanmasını bilen insanlar ise başkalarını utandırmak için iftira gibi çirkin silâhlara başvurmazlar. Utanmak da insanlığını kaybetmeyenler için bir nimettir.
12.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|