Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Üç silâhşör şapkası takan kadınların Meclis gündemi

8Mart Kadınlar Gününü kutlamak için teamül olduğu üzere bu yıl da 7 Mart 2007 günü Meclis Genel Kurul’unda özel gündemli toplantı düzenlendi. Toplantıda her partiden milletvekilleri konuşma yaparak kadın sorunları ve kendi görüşlerini ortaya koydular. Bu hali ile her halde çok sıradan ve gazete iç sayfalarında birkaç satırlık bir haber olarak geçecek bir olay, farklı bir şekilde ülke gündemine taşındı. Hem de “Mecliste türban serbest, şapka yasak” başlıklarıyla…

Haberi “adamın köpeği ısırması” olarak alıyorsanız veya söz konusu kadın kuruluşları açısından “Reklâmın kötüsü olmaz” diye düşünüyorsanız, “üç silâhşörler” gibi şapka giyerek Hollanda Kraliçesi Beatriks’den geri kalmayan kadınların gösterilerini ilginç bulabilirsiniz.

Öncelikle gazetelerden okuduğum kadarı ile 30-50 kişilik bir gruptan bahsediliyor. Dinleyici locasının tam rakamını bilemiyorum, fakat herhalde 400-500 kişilik bir koltuk kapasitesi olması mümkün. Böyle bir günde organizasyon yapıp, özel toplantıyı izlemeye geliyorsunuz, bu locayı doldurarak varlığınızı ve organizasyon yeteneğinizi ortaya koymanız gerekirdi. Bu uygulanamamış. Fakat asıl önemli olan nokta, TBMM adabından, bulunulan yerin yüceliğinin farkına varamamış olmalarında.

Dinleyici locasına girmek için son bir polis kontrolü vardır. Bu kontrol sırasında üst araması yapılır, cep telefonlarının kapatılması, çanta veya benzeri eşyanın saklanması için dolaplara yönlendirilir. Palto ve benzeri eşya için ufak bir askılık da mevcuttur. Locaya girmeden önce bir görevli ziyaretçilere saman kâğıdına basılmış ve Genel Kurul içerisinde nasıl davranılması gerektiği konusunda açıklayıcı bir not verir veya sözlü açıklama yapar.

Genel Kurul içerisinde fotoğraf çekmek, konuşmak, alkışlamak, tepki göstermek, bacak bacak üstüne atmak, tezahürat ve protesto içeren davranışlarda bulunmak, v.s. yasak olduğu yazılı veya sözlü olarak belirtilir. Sanırım geçen 21. dönemdeydi, paralı eğitimi protesto etmek için bedenlerine sardıkları bez afiş ile polis kontrolünden geçerek, Genel Kurul dinleyici locasında afişi açan gençler büyük olay olmuş ve yanlış hatırlamıyorsam hapis cezası almışlardı.

Şapkanın iki sebeple yasak olmadığını düşünüyorum. Birincisi bu memlekete “Şapka İktisaı” diye kanunu var. İkincisi Meclis Başkanının misafiri Hollanda Kraliçesi Beatriks daha birkaç gün önce şapkasıyla Genel Kurulu selâmladı.

Şapka giyen hanımlar aynen militan tavırları ile gündem oluşturmayı ve kendi mesajlarını vermeyi başarmışlardır. Mesaj neydi: “Mecliste türban serbest, şapka yasak. Şapka takan hanımlar dinleyici locasına girememiş, kapıdan dönmüş.”

Halbuki, tam tersi “kadın” özel gündemli toplantıyı izlemişler. Ardından, basın açıklamalarını yapmışlar. Ayrımcılığın reddedildiği bir günde, ayrımcılık yapılarak ve kendini ifade etme hakkını ayaklar altına alacak bir biçimde yapılıyor. Tepkileri, başörtülü hanımların locaya girmesine mi, yoksa kendilerine problem çıkartılmasına mı?

Demokrasi, hak, adalet, eşitlik hepimize ve her zaman lâzım. Bir inanç, ibadet ve insan hakkı olarak başörtüsü konusunda kızlarımızın üniversite kapılarından döndüklerinde, işlerinden atıldıklarında, siyasî çizgisini paylaşmasak da seçilen bir milletvekilinin yemin ettirilmeden Genel Kurul’dan çıktığında da bu sesleri duymak isterdik. Üstelik inancının bir parçası olmamasına rağmen, Suna Germen’in kendi kişiliği ile bütünleşmiş şapkasıyla Genel Kurulun içinde bulunması, ancak bir zenginliktir. Yeter ki, bu hakkın yalnız kendisinin değil, herkesin hakkı olduğunun farkına varsın.

[email protected]

Emin Talha KARAMUSA

12.03.2007


Demokrasiye taze kan

Bu yıl, tartışmalar arasında gözlerden kaçsa da 28 Şubat’a en iyi cevabı hemen ertesi günkü 1 Mart verdi. O gün özellikle 18 yaşını dolduranlar için seçmen olma ve demokrasiye “merhaba” demek için son gündü. Çünkü seçmen listeleri askıdan indirilip, kesinleşecekti.

Ben de uzun süren bir yurt dışı seyahatinden henüz dönmüştüm. Günlük yapılması gereken işlerim birikmişti. Ancak çalan telefondaki ses kızıma aitti ve “Babacığım, benim seçmen olabilmem için bugün son gün, lütfen ilgilenir misin?” diyordu. Uzak diyarda öğrenim gördüğü ve son gün olduğu için bulunduğum şehirde benim ilgilenmem gerekecekti. Yoksa seçmen olamayacaktı. Doğruyu söylemek gerekirse bu kadar birikmiş işlere bir de bunun eklenmesi hiç de cazip gelmedi. Buna rağmen kısa bir duraksamadan sonra ilgileneceğimi belirttim.

İyi ki, olumlu cevap vermişim. Çünkü düşününce ve kendimi onun yerine koyunca işin önemi daha net ortaya çıktı. Seçmen olarak aidiyet duymak, demokrasiye ilk adımını atmak, sanki yürümeye yeni başlamak gibi bir merhale.

Artık gündemim değişmişti. Önümde yarım gün kalmıştı. Sözümü yerine getirmem gerekiyordu. Bütün işleri bir kenara bırakıp hemen harekete geçtim. İlk önce muhtarlığa uğrayıp gerekli evrakı aldım ve Yüksek Seçim Kuruluna gittim.

Bir de ne göreyim, yüzlerce metrelik bir kuyruk beni bekliyor. Burada da ilk anda canım sıkıldı, fakat insanların bu ilgisini görünce demokrasi adına gerçekten sevindim.

Gençler, kucağındaki bebekleriyle bayanlar, benim gibi çocuklarını yazdırmak isteyen babalar, anneler… Yeni seçmenler geliyordu. Demokrasiye taze kan bu olmalıydı. Hepsi de bayram havasındaydılar. Uzun bir kuyruktan dahi usanç duyulmuyor, memnun olunuyordu. Bayanlara öncelik tanıyan emniyet mensuplarının nezaketi de yerinde bir davranıştı. Nihayet hakim beyin de imzası atıldı ve seçmen olmanın gereği tamamlandı.

Artık ilk işim kızımı aramak ve müjdeyi vermek oldu. Böylece 28 Şubat’ın ertesi gün, yani 1 Mart benim için anlamlı bir gün oldu.

[email protected]

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

12.03.2007


Cumhuriyet, demokraside açtığı tehlikenin farkında mı?

Bu başlığın farkına varabilmek için birkaç haftadır Cumhuriyet gazetesinin “Tehlikenin farkında mısınız?” reklâmını veya belki daha da doğru deyim ile propagandasını izlemiş olmak gerekiyor. İzlemiş iseniz, muhtemel ki bu propaganda, zihin dünyanızda iki çeşit, ama derin etki bırakacaktır. Cumhuriyet gazetesi gibi düşünen marjinal gruplar duygularının tercümesi şeklinde düşünürken, başkaları da millet iradesine saygısızlık gibi düşünüp inadına Başbakan Erdoğan’ın, hatta Meclis Başkanı Arınç’ın cumhurbaşkanı seçilmesine taraftar olmaya itmektedir. Oy kullanacakların yalnızca milletvekilleri olduğunu düşünürsek, çağrı bu tehlikeyi önleyecek.

Öncelikle belirtmeliyim ki, reklâmı yapanların ideolojisi ve Cumhuriyet gazetesinin olaylar karşısındaki duruşu dikkate alındığında, film amaca hizmet etmiş olması sebebi ile başarılı bir propaganda kampanyası ürünü olmuştur. Reklâm diyemiyorum. Zira, tanıtılan ürün veya tüketicinin hizmetine sunulan bir hizmet değil, adeta insanlara kendi sanal korku ve ürpertilerini bulaştırmak için hazırlanan, emek sarf edilen bir propaganda filmi.

Saatin saniyesinin tersi yönde hareket etmesi, aşağı sağ tarafta elektronik kronometre 0’dan 18’e doğru işlerken, aşağı soldaki 18 saniyeden 0’a doğru geriletilerek, zaman baskısı izleyicide kuruluyor. Rutkay Aziz davudî sesiyle kim bilir daha nelere vesile olabilecek iken, demokrasisiz ve millete rağmen bir filme değer katmış.

Siyah ton üzerinde ve sağ alt köşede Cumhuriyet gazetesinin bir kupürü koyularak, adeta tehlikede olan “Cumhuriyet”in, gazeteleri olduğunu ima edip, bir yardım kampanyası açıyorlar? Diğer yandan, 16 Mayıs 2007 tarihinde bu Meclis bir Cumhurbaşkanı seçerse 100 yıl geri gider, ama “milletin kendi ihtiyarî ile iktidarı vermediği” zihniyetten biri, bir şekilde devlet başkanı olursa onda bir sakınca yok, mesajı net bir şekilde çıkıyor.

RTÜK’ ün de bu propaganda da bir sakınca bulmaması ayrı garabet…

Her şey kanun ve yasak değil… Cumhuriyet’in propagandası başarılı bir iş ve millet iradesine karşı saygısızlık olarak satırlara ve sadırlara geçmiştir.

[email protected]

Burak EMRE

12.03.2007


28 Şubat döneminin ‘Efsane Kurul’u tarihe karışıyor

AKP iktidarında toplantı periyodu ayda 2’den 1’e düşürülen 28 Şubat’ın efsane kuruluşu Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu, artık tarihe karışıyor. Ayda bir olan düzenli toplantıları bile zaman zaman aksayan Kurul, bugüne kadar 47 kez toplandı. Hükümetin ilk dönemlerinde AKP milletvekillerinden gelen, Takip Kurulu’nda “jurnalcilik yapılıyor” ve “insanlar fişleniyor” yönündeki eleştiriler üzerine, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in, “Bu kurula artık ihtiyaç kalmadığı ve iki ayda bir toplanması gerektiği” teklifi kabul görmemişti. Ancak toplantı periyodu ayda 1’e düşürülmüştü.

12.03.2007


Dünyanın en çok protesto edilen başkanı

ABD Başkanı George Bush, kuşkusuz şu anda dünyanın en çok protesto edilen lideri. Ayağını herhangi bir ülkenin toprağına basması yeterli protesto gösterilerini alevlendirmek için. Hatta çoğu zaman bu gerekmiyor bile. Her ülkede binlerce muhalif oluşturmayı başaran Bush, ortak bir muhalefet nesnesi olmakla birlikte her kültürün kendi meşrebince protesto kültürünü de tetikliyor. Bush, önceki gün Latin Amerika’ya, coğrafî olarak en yakın olduğu bölgeye gitti. Daha ülkesinden onu taşıyan uçak kalkar kalkmaz menzilindeki ülkelerde binlerce insan meydanlarda onun adını pek de hayırla yad etmeyerek buluştu.

12.03.2007


STK Yöneticisi Eğitim Programı başlıyor

PRODEM (Proje Değerlendirme Merkezi)’in sivil toplum kuruluşlarında ihtiyaç duyulan donanımlı yönetici eksikliğini gidermek amacıyla düzenlediği STK Yöneticisi Eğitim Programı’nın 2007 Bahar Dönemi 24 Mart’ta başlıyor.

Program 24 Mart - 05 Haziran 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Bir yıl içinde iki farklı dönemde uygulanan programa, 2007 Bahar Dönemi için 15 katılımcı alınacak.

Katılımcılara 21 farklı konuda toplam 72 saat eğitim verilecek. Ücretsiz olarak gerçekleştirilecek programda eğitim dokümanları ve diğer materyaller de katılımcılara bedelsiz verilecek.

Haftada iki gün olan programda seminerler EDAM Eğitim Danışmanlığı ve Araştırmaları Merkezinde, STK incelemeleri ise ilgili STK’ların ev sahipliğinde gerçekleştirilecek. Programa katılmak isteyenler 14 Mart 2007 tarihine kadar www.siviltoplum.com.tr adresinden başvurularını yapabilirler. Ön incelemeden sonra başvuru sahipleri ile bir mülâkat gerçekleştirilecek. Programa katılmaya hak kazananlar mülâkattan sonra ilân edilecek.

Programa eğitimci olarak Bülent Deniz, Emel Kurma, Gülden Sönmez, Hülya Denizalp, İbrahim Betil, Muharrem Balcı, Mustafa Mente, Ömer Çaha gibi alanında uzman kişiler katılacak.

STK yöneticilerine yönelik tasarlanmış eğitim programı olan STK Yöneticisi Eğitim Programı bugüne kadar dört kez uygulandı ve uygulamalara toplam 68 STK temsilcisi katıldı ve 57 kişi katılım belgesi almaya hak kazandı. Programla ilgili ayrıntılı bilgi 0216.481 30 23 numaralı telefon ile Murat Şentürk’ten alınabilir.

12.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004