Küreselleşme ile birlikte değerler dumura uğruyor. Bu, Amerikalıların deyimiyle hem iyi, hem de kötü bir haber. İyi haber eşitliğin sağlanması, kötü haber ise herkesin birbirine benzemesi. Beyaz ve siyahın ortadan kalkarak herkesin ve herşeyin gri renge bürünmesi. Modernizm küreselleşmeyi intaç etmiş, o da değerleri bitirmiştir.
Modernizm sonucunda renkler melezleşirken mevsimler de teke inmiştir. Şimdi ilkbahardayız, kimilerinin bu bağlamda şöyle dediklerine şahit oluyorum: “Kışı geçirmeden sonbahardan ilkbahara geçtik...” Yani mevsimlerden birisi yok oldu. Veya bütün mevsimleri bir arada iç içe yaşıyorsunuz. Ya yok oluyorlar ya da anarşik bir biçimde bir arada oluyorlar. Hâlâ birileri bunun farkına bile varmış değil.
Erkek ve kadınlar da bir arada karma bir şekilde oldukça karakterlerini kaybediyorlar ve erkek ve kadınlar arasında gri alan artıyor ya da gayri fıtrî bir üçüncü sınıf türüyor. Eskiler istircalü’n nisa (kadınların erkekleşmesi) dedikleri şey bu olsa gerek. Buna mukabil, tahannüs eden veya pembeleşen erkeklere de rastlanıyor.
Karma alan genişledikçe tanımsız sınıflar da artıyor. Kompleks nedeniyle kanaat önderleri de “Erkek erkekliğini bilsin, kadın kadınlığını bilsin; ortamları ve dolayısıyla sıfatları ve karakterleri birbirine karışmasın. Karakter ve sıfatlarını değiştirmesinler” diyeceği yerde bunu diyemiyorlar. Bu zıtlar dünyasında mutluluk, renklerin grileşmesi değildir. Ancak gri siyah ve beyazın arasında yaşayabilir.
Siyahın ve beyazın tükendiği alanda gri de ölüm yolculuğuna çıkmış demektir. Zira gri temel renk değil, sadece geçiş rengidir. Geçişlerin yumuşak olmasını temin eder. Sonbahar ile ilkbahar gibi. Vücudu ve ortamı değişime alıştırır. Kadının mutlu olması erkek karakterinin korunmasındadır. Erkeğin mutlu olması da kadın karakterinin muhafazasındadır. Bağışıklık veya gayri tabiîliğe alışmak onu tabiî hale getirmez. Baharın zevki kışta, kışın zevki bahardadır. Eğitim ve öğretim ve modern hayatın tamamı karma ve gri alanın sınırlarını genişletiyor. Bu ise maksadın aksiyle tokat yememizi sağlıyor. Maksadını aşan herşey zıddına inkilâp ediyor. Kıvam tutturulamazsa güzellik çirkinliğe, zevk eziyete dönüşüyor.
***
Mısır’da bugünlerde iki ayrı, ama özünde tek bir tartışma var. “Kadınlardan devlet başkanı olur mu? Veya azınlık statüsünde olan Kıptiler devlet başkanlığına getirilebilir mi?” Birincisinde, cinsiyete dayalı siyasî sınırların kaldırılması isteniyor. İkincisinde de, Müslümanlarla gayrimüslimler arasında inanca dayalı siyasî sınırların kaldırılması isteniyor. Aslında hem cinsiyet meselesi, hem de gayrimüslim veya Müslüman arasında velâyet-i amme noktasındaki ayrım neticede dine dayanıyor. Şimdi ise bu hususlarda ne erkek ile kadın, ne de Müslüman ile gayrimüslim arasında bir fark kaldı. Artık vatandaşlık cinsiyetler arasındaki farkları ortadan kaldırdığı gibi, dinler arasındaki farkları da ortadan kaldırıyor. Sözgelimi, Mısır’ın anayasasının birinci maddesi vatandaşlar arasındaki eşitliği öngörürken, ikinci maddesi de yasamanın temel kaynaklarından birisinin İslâm hukuku olduğunu ortaya koyuyor. Bu madde bilhassa Sedat tarafından konulmuştu. Bu durumda birinci maddeye göre seçilen bir Kıpti anayasanın ikinci maddesini nasıl uygulayacaktır? Dolayısıyla bu çelişkinin kaldırılması gerekir.
Modernizm bu tarz birçok çelişkiyi de beraberinde getirmektedir. Bir kadın bakan olabiliyorsa tutarlılık gereği onun devlet başkanı olması da mümkündür? Bu bağlamda geçenlerde Pakistanlı bir kadın bakan aynı tartışma bağlamında öldürüldü. Bu hususta görüşleri sorulan Yusuf Kardavi selefi ve dostu Muhammed Gazali’nin çizgisinden ayrılmıyor ve kadının devlet başkanı olmasında bir mahzur görmüyor. Tevbe Sûresinin 71’inci âyetinden delil getirerek Müslüman kadın ve erkeklerin birbirinin velisi olduğunu ve iyiliği emretmekte ve kötülüğü nehyetmekte birbirlerine yardımcı olmaları itibarıyla böyle bir hükme ulaşmaktadır. Kardavi selefi Muhammed Gazali gibi Sebe Melikesi Belkis’den yola çıkarak kadınların devlet başkanı olabileceğine hükmetmektedir. Kardavi’ye göre mahzurlu olan imamet-i uzma meselesidir onun ötesindekiler ihtilâf ve tercih alanına girmektedir. Bu yönde aynı doğrultuda bir fetva da Mısır Müftüsü Ali Cuma tarafından verilmiştir.
***
Ocak ayında bu mesele Mısır’da epeyce tartışılmış ve Ahbar el Yevm gazetesi bazı hocalara nisbetle kadının namazda imametinin caiz olmadığını söyleyerek bu yüzden imamet-i uzma görevine de atanamayacağını yazmıştı. Şimdi orta bir yol bulunarak kadının hulafa-i raşidin gibi imam olamayacağı, ama modern devlet sisteminde devlet başkanı olabileceği öngörülüyor. Bir şey usulen değişmişse fer’en de değişmek zorundadır. Bu yüzden modernizmin çelişkisi dindarların çelişkisi haline gelmiştir. Bugün Habil ile Kabil birbirine karışmıştır. Bütün bunların sorumlusu da modernizmdir... Hukuk alanındaki farklılıkları bitirdiği gibi fizikî farklılıkları da yok ederek aslında dünyanın ontolojik sonunu da hazırlıyor. ‘Modernizmin arkasından gitmek mi zor kalmak mı zor?’, bütün insanlığın ortak sorusu ve sorunudur.
14.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|