Geçen hafta sonu ziyaret ettiğimiz Afyon'a bundan on iki sene evvel de uğramış, oradaki aziz okuyucularımızla görüşüp sohbet etmiştik.
Aradan geçen bu süre zarfında, Afyon'un pek büyük bir ilerleme kaydettiğini yerinde bilmüşahade gördük.
En başta, lise ve üniversite talebelerinde gördüğümüz nuranî şevk ve dinamik hizmet meyelanı, cidden bizim de şevk ve heyecanımızı ziyadeleştirdi.
Gençler başta olmak üzere, sayısı yüzleri aşan pür dikkat bir okuyucu ve dinleyici kitlesine hem hatip, hem muhatap olduk.
Orada saatler süren seminer ve sohbetleri bıkıp usanmadan takip ettiler, düşünce ve kanaatleriyle de iştirak edip mevzuları zenginleştirdiler.
Aynı dinamik kitle, Pazar günü de Afyon'un hemen her tarafını Bediüzzaman posterleriyle donattılar; dâvetiye ve broşürlerle de Afyon'un nuranî teveccühünü şahlandırmış oldular.
Mâlumunuz, önümüzdeki Cuma günü Afyon'da Üstad Bediüzzaman'ı anma programı düzenlenecek. Hazırlıklar hummalı bir şekilde devam ediyor.
İşte, dağıtılan broşür, el ilânı ve posterler de, bu programa müteveccih faaliyetler cümlesindendir.
Demokrat Afyonluların, bilhassa Bediüzzaman'a gösterdikleri alâka ve teveccüh, her türlü takdirin üstündedir. Öyle ki, dükkân ve mağaza sahipleri, bu posterleri alıp vitrinlerinde asmak için adeta birbirleriyle yarışırcasına teveccüh gösterdiler.
Genç kardeşlerimiz anlattılar, hiçbir yerde hiçbir kimseden en ufak bir reaksiyon, bir hoşnutsuzluk görmemişler. Gördükleri olağanüstü teveccüh, onları da şaşırtmış.
Afyon, il ve ilçe merkezleriyle, hatta köyleriyle de cidden nur yüklü bir diyâr. Buranın insanları, Nur'a hem müştak, hem de müteveccih olmuşlar. Onlar, 1945–1953 senelerinde Afyon vilâyetinde ikamet etmiş ve sonradan da burayı zaman zaman ziyaretle şereflendirmiş olan Üstad Bediüzzaman'ı kendilerinden biliyorlar ve öyle de sahipleniyorlar.
Ne mutlu, bu Nur'lu sahiplenmeden hissesi ziyade olanlara.
Milliyetçilik
Neyin göstergesi?
Türkiye'de etnik temele dayalı "milliyetçilik" yükseliyormuş.
Bu durum, bir şekilde görünüyor ve biliniyor; da...
Asıl mesele şu: Zıt yönlerde gelişen bu milliyetçilik dalgası, acaba bir "değer" olarak mı, yoksa bir "tehlike" olarak mı yükseliyor?
Bize göre, halihazırdaki milliyetçilik, doğrudan doğruya bir tehlike sûretinde gelişiyor.
Tehlikeyi haber veren bir gösterge daha: Karşıt görüşlü milliyetçiler, birbirine "velinimet" gözüyle bakıyor.
Meselâ, "Ne kaa Türkçülük, o kaa Kürtçülük" gibi...
GÜNÜN TARİHİ 14 Mart 1964
Tetikçinin tetikçisine idam
Amerikan mahkemesi, başkan Kenedi'nin tetikçisini vuran tetikçi hakkında idam kararı verdi.
Hadisenin gelişme seyri
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı (35. başkan) John F. Kennedy, 22 Kasım 1963 günü Teksas eyaletinin Dallas şehrine yaptığı ziyaret esnasında bir sûikast neticesi öldürüldü.
Cinayetin ardından kaçarak izini kaybettirmeye çalışan Lee H. Oswald isimli tetikçi, bir saat kadar sonra kendisini takip ettiği zannıyla bir polisi de vurarak öldürdü.
Tetikçi tekrar kaçarak bir sinemada gizlenmeye çalışırken, aynı gün içinde yakalandı ve tutuklandı.
Cinayetten iki gün sonra, yani 24 Kasım Pazar günü, tetikçi Oswald, Dallas Emniyet Müdürlüğünden hapishaneye götürülecekti.
Sanığın öldürüleceği yolunda polise birçok ihbar yapıldığı halde, Oswald'ı büyük bir tedbirsizlik içinde, meraklılardan ve gazetecilerden oluşan bir kalabalığın arasından geçirdiler. Televizyon da bu sahneyi yayınlıyordu. İşte tam bu sırada, gazetecilerin bulunduğu yerden öne doğru fırlayan Jack Ruby isim şahıs, elindeki tabancayla Oswald'ı yakın mesafeden yaylım ateşine tuttu.
Elleri kelepçeli olduğu halde hastahaneye kaldırılan Oswald, tıpkı Kennedy gibi o da kurtarılamayarak öldü.
Başkan Kennedy'yi öldürmekten tutuklanan Oswald'ı herkesin gözü önünde çekip vuran Jack Ruby'nin geçmişi hayli karanlıktır. Kirli ve karanlık işlere girip çıkmış bir kişi olarak biliniyordu.
Fakat o, mahkemede Başkan Kennedy'ye yapılan suikastın kendisini çok etkilediği için katili öldürdüğünü ileri sürüyordu.
Yapılan yargılama sonunda, Jack Ruby, 14 Mart 1964 yılında ölüme mahkûm edildi. Bu sûretle, tetikçinin tetikçisi de ortadan kaldırılmış oldu.
Bütün bu gelişmelerin, özellikle Kennedy cinayetinin arka planında İsrail'in, daha doğrusu Yahudilerin parmağı olduğu yönünde pekçok yorum ve değerlendirmeler yapıldı.
Zira, İsrail ve Yahudiler, Demokrat Başkan Kennedy'den hiç hoşlanmıyorlardı. Tıpkı, Clinton'dan hoşlanmadıkları gibi.
Clinton öldürülmedi gerçi, ancak başına musallat edilen bir kadın vasıtasıyla tuzağa düşürülerek, adeta öldürmekten de beter bir hale sokuldu.
14.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|