Rolümüzün ne olduğu önemli değil
Baba da olabilirsiniz, anne de; kız çocuğu da olabilirsiniz, erkek çocuğu da; evde kardeşlerin büyüğü de olabilir, küçüğü de olabilirsiniz. Bu pek de önemli değil. Ama bir şey çok önemlidir; ev ortamına kattığınız renk, tat ve güzellik. İnsanı, bu anlamlı kılmaktadır. Onun için adaletli ve neşeli, görüşülmekten zevk alınan, danışılmaktan tat alınan, merhaba denilmekten haz alınan bir baba olmak, anne olmak, ağabey ya da kardeş olmak arzu edilendir.
Yoksa babasınız, ama çocuklarınız size bir konuyu danışamıyorsa; annesiniz ama kızınızla aranızda bir tatlı muhabbet kuramamışsanız; ağabeysiniz ama ha varlığınız ha yokluğunuz ise, o zaman bir anlam ifade etmiyorsunuz demektir.
Taşınan rolden ziyade, o rolü nasıl kullandığınız durumu belirleyicidir.
Buna taşıdığımız rolün hakkını vermek diyebiliriz.
Babası eve girince, evden dışarı çıkan gençler var
İletişim içerisinde olduğunuz kişi ile, iletişim bağınız kopmuş ise, karşıdaki kişi için hiçbir anlam ifade etmiyorsunuz demektir. Onun için ne yapıp etmeli, çocuklarla, iletişim içerisinde olmamız gereken bireylerle, o iletişimi sağlayan köprüyü yıkmamak için çok dikkat sarf edilmelidir. Toplumumuzda çokça bağı kopmuş iletişimsizlikler örnekleri görmek mümkündür.
Evlilik aşamasına gelmiş üniversiteli genç, ne yapacağına dair danışacağı bir büyük yok. “Neden, baban yok mu?” dediğimde. “yok” derken, “var” ama “yok” dediğini anlıyorum. “Kim yıktı köprüyü?”, sorumu genç fazlalık buldu ve ağzından hafifçe birkaç cümle döküldü. “Bizim köprü yıkabilmemiz ne mümkün. Biz daha adam bile olamadık.”
Üniversite okuma yaşına gelmiş oğluna, eve gelince selâm vermeyen bir baba düşünebiliyor musunuz? Ya da “Hoş geldin baba!” dendiğinde, bir cevap vermeyen bir baba? O girince evden ben çıkıyorum.”diyen bir genç düşündürücü bir tablo içerisinde demektir.
Menfi örnekleri çoğaltmanın bir faydası yok.
Baba ile tanışıyoruz
Gençle olan arkadaşlığımız, babası ile tanışmamızı beraberinde getirdi. İş yerinde oturuyoruz. Genç, dışarıya çıktığında, baba, genç hakkında verdi veriştirdi. “Ben artık ondan ümidi kestim. Ondan bir şey çıkmaz” diyor.
Genç babadan dertli, baba gençten dertli. Zaman zaman, babanın mekânına uğradım. Her gidiş gelişte sohbetler ettik. Gazetemize abone oldu. Oradan da çok şeyler yararlandı. Bu arada gençle de diyaloğumuz sürdü. Sohbetlere katıldık zaman zaman.
O kadar çalışmamızı ve çabamızı Allah (cc) boşa çıkarmadı. Sonunda beklediğim oldu. Baba ile oğul aynı mekânda meselelerini konuşmaya başladık. Problemin nereden kaynaklandığını konuşarak, anlamaya çalışıyoruz. Bana sadece hakemlik yapmak düştü.
Babaya şunu söyledim. ”Oğlunuz size okulda tanıştığı bir kız arkadaşıyla arasında oluşan ilgiyi paylaşabilir mi?” Baba, soru karşısında gözleri şaşkın şekilde ve “Böyle bir şey bizim yöremizde de yoktur, töremizde de.” dedi.
Ben de, peki oğlunuz size danışmadı. Gitti, başka bir kişiden yanlış-doğru bilgiler aldı ve bir takım yanlış adımlar attı. Önce kimin yüreği sızlar? Babanın başı öne eğildi.
Oysaki dedim, genç size danışsa ve siz de ona bir baba olarak atacağı adımların doğrularını paylaşsanız, daha doğru olmaz mı?
Sonuçta, baba durumu anladı ve oğluyla bir güzel konuşmaya başladı.
Genç, ne yapacağını bilmiyor
Üniversiteli gençle, babasıyla attığımız her adımı değerlendiriyoruz. Ona da, “Senin de bir takım atman gereken adımlar var.” dedim.
Biliyorum, zor olsa da, kararlılıkla adım atıldığında, sonuç almamak imkânsız.
‘Babam için ben neler yapabilirim?’ dediğinde gerçekten kendine pek güvenmiyordu. Onun için yapılan tekliflere önce bolca güldü. Önce, onun bu konunun önemine inanmasına yardımcı oldum. Ve kendine güvene vurgu yaptım. Eğitimli insanın bir takım adımlar atabileceğine dikkatleri çektim. Genç için tekliflerim şöyleydi.
- Babanı bugün öyle yemeğine götürebilirsin… - Babana çok seveceği bir hediye alabilirsin… - Ona hitap ederken, ‘babacığım diyebilirsin… falan falan. Genç, tekliflerime önce bolca güldü. Gerekçesi ilginçti: “Hocam, ben şimdi babamın bana verdiği parayla, harçlıkla babama yemek mi ısmarlayacağım!? Onun bana verdiği parayla, ona hediye mi alacağım!?” dedi.
“Evet”, ses tonum cesaret verici idi. Benim de gerekçem: Babanın sana verdiği harçlıkla bir başkasına yemek ısmarlıyorsun ve bir başkasına hediye alıyorsun da, neden aynı şeyi baban için yapmayasın.
Hiçbir insan kendisine hediye alınmasından rahatsız olmaz. Hele hele bu baba için oğlun aldığı hediye ise, çok daha makbuldür.
Oğlum harçlığın var mı?
Bu adımları attıktan sonra, baba ile oğul artık birbiriyle meselelerini konuşuyorlar. Aynı şeyi düşünmeyebiliyorlar. Genç, o yaşa kadar babasından ilk kez duyduğu bir cümleyi heyecanla paylaşıyordu. Babam, dün sabah, ilk kez bana; “Oğlum harçlığın var mı?” dedi, diyordu. Ne var bunda diyebilirsiniz? Ama bu cümle bazıları için başlı başına bir ‘değişim’dir.
Siz siz olun, çocuklarınızla ya da sürekli iç içe olacağınız insanlarla, iletişim bağını koparmayın.
17.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|