Birçok okuyucumuz, Üstad Bediüzzaman'ın Demokratlara bakışını ve onlarla münasebetinin ne şekilde olduğunu soruyor.
Yine, okuyucularımızdan aldığımız bilgilere göre, sözlü veya yazılı bazı hatıralarda Üstad Bediüzzaman'ın Demokratlara menfice baktığı, bilhassa son zamanlarda onları adeta defterden sildiği şeklinde fikirler, görüşler yer alıyormuş...
Hemen başta ifade edelim ki, bunlardan hiçbirinin güvenirliği yoktur. Çoğu da indî mülâhazadır, dedikodudur ve sağlam kaynaktan yoksundur.
Zira, Üstad Bediüzzaman'ın ilk zamanlarından son zamanlarına kadar olan açık beyanları ortadadır. Üstelik, bunların hiçbirinde herhangi bir çelişki, bir zıtlaşma söz konusu dahi değildir.
Hiç değişmeyen çizgi "Ahrar–Demokrat" çizgisidir. Eski ve Yeni Said'in bütün eserlerinde, bu çizgiyi bâriz şekilde görmek mümkün. Dolayısıyla, başkasının şüphe ve tereddüt uyandıran beyanları, hatıraları sağlıklı birer ölçü, delil, miyar teşkil etmez.
Ayrıca, bu hususta doğru bilgilere ulaşmak isteyenler için, burada gayet derece pratik bir yol takip etmelerini tavsiye edebiliriz. Şöyle ki:
Meselâ, siyasî ve içtimaî düstûrları ders veren onlarca risâleye bakıp tetkik etmek yerine, sadece Emirdağ Lâhikasının II. Cildine bakmaları halinde bile, bu meselenin izahına kifayet edecek kadar bilgilere ulaşabilirler.
Siz bu eseri elinize alıp metinlerin tamamını okuyabilirsiniz. Biz ise, burada ilgili bazı mektuplardan sadece birkaç cümle iktibas ile sayfa numaralarını vermekle iktifa ediyoruz.
* * *
İşte, Emirdağ Lâhikası, (1995–2005 yılı baskıları) 267. sayfada yer alan Üstad Bediüzzaman'ın ifadeleri: "Eski tahribatı tamirata başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnettarım. Onların muvaffakiyetine çok duâ ediyorum. İnşaallah, o Ahrarlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar."
Burada, 1950'lerdeki Demokratları Meşrutiyet zamanındaki Ahrarlar ile irtibatlandıran Bediüzzaman Said Nursî, Nur talebelerinin hem geçmişte, hem de günümüzde onlara "nokta–i istinad" olduklarını ve olmaya da devam etmeleri gerektiğini ders verip tavsiye eder. (Bakınız, ilgili mektupların Emirdağ Lâhikasındaki sayfa numaraları: 271 ve 426.)
Gariptir ki, ikinci mektupta Demokratların Ankara'da yapılmakta olan kongrelerini, Üstad Bediüzzaman "Ankara’da dindar Ahrarların kongresi" şeklinde yâd ediyor. Üstelik, onları tebrik ile duâda bulunuyor. Demek ki, burada kök ve misyon irtibatını kuruyor.
Zira, 1950'lerde Ahrar isimli bir parti yok; iktidardaki Demokratlar var. Bu partinin mensupları "eski zamanın Ahrarları" ile aynı çizgide değerlendirilmiş olduğu bu mektuptan da açıkça anlaşılmış oluyor.
* * *
Bütün bunlara ilâveten, Üstad Bediüzzaman'ın vefatından evvel vermiş olduğu "son ders"inde de, yine Demokratlardan övgüyle söz ediyor ve talebelerine onlara yardımcı olmaları tavsiyesinde bulunuyor.
İşte, Emirdağ Lâhikası isimli eserin son (457-58) sayfalarından mevzuyle alâkalı birkaç cümle:
"Risâle-i Nur’un neşri her tarafta kanaat-i tamme verdi ki, Demokratlar dine taraftardırlar. ...Şimdi Allah’a şükrediyoruz ki, siyasî partiler içinde bir parti, ...Risâle-i Nur’a mümanâat etmedi, neşrine müsaadekâr davrandı, nâşirlerine de tazyikattan vazgeçti. ...Madem siyasetçilerin bir kısmı Risâle-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; 'ehvenüşşer' olarak bakınız. Daha 'âzamüşşer'den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun."
Evet, Bediüzzaman Said Nursî'nin Demokratlara bakışı, anafikir ve satırbaşlarıyla böyledir. Bunun dışında bir mânâ ve mahiyetin nazara verilmesi, Hz. Bediüzzaman'ın içtimaî ve siyasî meslek ve meşrebiyle bağdaşmayacağı kanaatindeyiz.
Üstad Bediüzzaman'ın zaman zaman siyasete mesafeli durması, onun bu "Ahrar–Demokrat" çizgiyi red, yahut terk ettiği anlamına gelmediği gibi, onun bir başka çizgiyi tercihe yöneldiği anlamına da asla ve kat'a gelmez.
Üstad Bediüzzaman'ın 14–15 yaşlarında kabul etmiş olduğu "siyasetteki muktesid meslek" çizgisi (Münâzarât, s. 123), hayatının son demine kadar kırıksız, zigzagsız şekilde devam etmiştir.
GÜNÜN TARİHİ (20 Mart 1514)
Zaferle biten uzun bir seyr û sefer
Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail'e karşı kazandığı Çaldıran Zaferiyle neticelenecek olan sefer için, ordusuyla birlikte Edirne'den yola çıktı.
Bu uzun seyr û sefer esnasında, Sultan Selim'in iki önemli hususiyeti ortaya çıktı: Biri, sabır ve tahammül gücü; diğeri ise harp sanatındaki dehası.
Ordusunun başında 20 Mart günü Edirne'den hareket eden Sultan Selim'in savaş meydanı olan Çaldıran Ovasına varışı, ancak Ağustos ayı ortalarında mümkün oldu.
Savaşın yaşandığı gün ise, 23 Ağustos. Bu demektir ki, zafere giden o meşakkatli seyr û sefer, tam 156 gün sürmüş.
Sefer esnasındaki meşakkat ve sabırlı bekleyişler, zaman zaman askeri isyan noktasına dahi getirmiş. Ancak, Sultan Selim bunların da üstesinden gelerek vaziyete hâkim olmuş ve yoluna devam etmiştir.
* * *
Çaldıran'da zafer kazanan Sultan Selim, hemen dönmez ve Tebriz'e kadar gider. Burayı da aldıktan sonra, bölgede Osmanlı hakimiyetini tam sağlayıncaya kadar orada kalır.
Sultan Selim'in İran seferinden İstanbul'a dönüş tarihi 11 Temmuz 1515'tir. Bu tarih ile Edirne'den hareket günü arasında ise, toplam 477 gün var.
Muzaffer Padişah Sultan Selim'in, Üsküdar'dan Topkapı'ya gece sessizliğinde geçtiği rivâyet edilir. Sebebi ise, şaşaalı bir karşılanma merasimi istememesi.
20.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|